ÖZET
Çalışmamızın temel konusu
11 Eylül Terör Olaylarının Dünya Siyaset Tarih’ini ,ülkelerin dış
politikasını,savunma ihtiyaçlarını ne ölçüde etkili olduğu konusunda analiz
yapıp bir sonuca oluşmaktır.
Bu konu da ilk önce bu
denli büyük bir terör saldırısı yapan El Kaide Terör örgütün ideolojisi,örgüt
yapısı,militan gücü ve askeri gücünü bilmeden giriş yaparsak çalışmamız bir çok
yönden eksik kalacaktır.
Çalışmamız da gerektiği
kadar diğer ülkelerin de değişen dış politikalarından da bahsedeceğiz.Lakin
daha özelde Terör eylemleri ile ABD kalbinden,ticaret merkezinden vuran El
Kaide’nin ABD politikalarını ne yönde değiştirdiğini incelemeye
çalışacağız.
Anahtar Kelimeler: EL-KAİDE , 11 EYLÜL,ABD,TERÖR,BUSH
ABSTRACT
In this study, the
main subject of The Terrorist Events of September 11, the World Politics,
foreign policy, defence needs of the country, to what extent is the analysis
and conclusion about to be effective would occur.
This is the first,
the sheer size of this ideology of the Al-Qaeda terrorist organization engaged
in a terrorist attack, the organization structure, the militant force and
military power if we do our work without knowing the entry is missing from a
lot of directions.
Our study also
for as long as other countries are also going to talk about the changing
foreign policy. However, more specific acts of terrorism in the heart of
the UNITED STATES with Al-Qaeda struck from the Trade Center, the UNITED STATES
will try to examine what direction their policies changed.
Keywords: Al-Qaeda, 11 SEPTEMBER, The UNITED STATES,
Terrorism, BUSH
KISALTMALAR
ABD:
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ
AB:
AVRUPA BİRLİĞİ
BAE:
BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ
BFA:
BALİSTİK FÜZE ANTLAŞMASI
BOP:
BÜYÜK ORTA DOĞU PROJESİ
CIA:
MERKEZİ İSTİHBARAT TEŞKİLATI ( CENTRAL INTELLİGENCE AGENCY)
DTM:
DÜNYA TİCARET MERKEZİ
FBI:
FEDERAL SORUŞTURMA BÜROSU (FEDERAL BUREAU OF INVESTİGATION)
ISAF
: ULUSLAR ARASI GÜVENLİK DESTEK GÜCÜ (INTERNATİONAL SECURITY ASSİSTANCE FORCE )
NATO
: KUZEY ATLANTİK ANLAŞMASI ÖRGÜTÜ(NORTH ATLANTIC TREATY ORGANIZATION)
ÖSO
:ÖZGÜR SURİYE ORDUSU
SSCB:
SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETLER BİRLİĞİ
İÇİNDEKİLER
ÖZET…………………………………………………………………………….............1
ABSTRACT……………………………………………………………………………..2
KISALTMALAR………………………………………………………………………..4
İÇİNDEKİLER………………………………………………………………………….5
GİRİŞ ……………………………………………………………………………………7
I.BÖLÜM
1.EL-KAİDE’NİN İDELOJİK
TABANI……………………………………………….9
2.VEHHABİLİK………………………………………………………………………10
3.AFGAN
CİHADI……………………………………………………………………13
4.USAME BİN LADİN………………………………………………………………..15
II.BÖLÜM
1.EL-KAİDE TERÖR ÖRGÜTÜNÜN YAPISAL
ANALİZİ………………………..20
2.EL-KAİDE NEDİR
?...................................................................................................20
3.EL-KAİDE’NİN
KURULUŞU………………………………………………………20
4.EL-KAİDE’NİN AMACI
……………………………………………………………21
5.EL-KAİDE’NİN
İDEOLOJİSİ……………………………………………………….22
6.ÖRGÜTÜN YAPILANMA
STRATEJİSİ…………………………………………..23
7.ÖRGÜTÜN MİLİTANI EYLEME HAZIRLAMASI………………………………24
8.ÖRGÜTÜN HABERLEŞME VE PARA TRANSFER
METODU…………………25
8.1 Haberleşme
Metodu……………………………………………………………...25
8.2 Para Transferi
Metodu…………………………………………………………...26
9.ÖRGÜTÜN GERÇEKLEŞTİRDİĞİ EYLEMLER………………………………..27
III.BÖLÜM
1.11 EYLÜL 2001 TERÖR SALDIRISI
…………………………………………….29
2.11 EYLÜL’DEN
SONRA…………………………………………………………..31
3.11 EYLÜL NEYİ DEĞİŞTİRDİ
?.............................................................................35
4.ABD’NİN
POLİTİKASI……………………………………………………………39
5.11 EYLÜL NEDEN OLDU ?.....................................................................................41
6.AVRASYA VE
ORTADOĞU………………………………………………………44
SONUÇ…………………………………………………………………………………45
KAYNAKÇA………………………………………………………………………......50
GİRİŞ
Uluslararası sistemde, devletler, uluslararası örgütler kadar dünya
siyasetine etki eden bir diğer unsur Terör örgütleridir.11 Eylül İkiz Kule
saldırılarından sonra terörizm dünya gündemini her zamankinden daha fazla
meşgul etmeye başlamıştır. Uluslararası sistemde El-Kaide, Taliban, Hizbullah
ve son zamanlarda DAEŞ terör örgütleri
dünya siyasetine etki etmektedir.
Dünya
tarihinde ise 11 Eylül eylemleri ile
dünya siyaset gündemine oturan El –Kaide’nin diğer terör gruplarından da farklı
bir yönü vardır.ABD ,kalbinden vuran El –Kaide eylemlerini daha sonra artırarak
devam ettirmiştir.Temelde Vehhabilik mezhebini ideoloji seçmiş El –Kaide , Cihat
kavramı üzerinden eleman temin etmekte zorluk yaşamamaktadır.
El
kaide’yi anlamak için onun ideolojisini, etkilendiği unsurlarını ,teşkilat yapısını
iyi bilmek gerekir.Düşmanı ancak düşmanın elindeki silahı etkisiz hale
getirerek yenebilirsiniz.El-Kaide’nin elindeki en büyük koz ise Vehhabilik
mezhebidir.
El-Kaide’nin ideolojisi ile ilgili
bilgilendirme yapıldıktan sonra çalışmamıza 11 Eylül saldırılarının nasıl
gerçekleştiğine dair bilgi verildikten sonra Terör saldırısının ABD’nin iç ve
dış politikasını ne yönde değiştirdiğine dair bir incelememiz olacaktır.
Çalışmamız da bir asimetrik güç olan
terör örgütlerinin Dünya Siyaseti’ne ne
derece etki ettiğini görmek, uluslararası ilişkilerde ve diplomaside artık göz
ardı edilmemesi gerektiğini görmeye çalışacağız. Günümüzde de özellikle Suriye
ve Irak’ta ki DAEŞ unsuru bu konu da çok vahim bir örnektir. Terör örgütleri
21.yüzyılın göz ardı edilmemesi gereken güçleri haline gelmiştir.
Çalışmamızda ABD’nin müdahalede bulunduğu
Afganistan ve Irak operasyonlarına detaylı bir şekil girmemiz konunun asıl
noktasını dağıtacağında yüzeysel olarak bu iki müdahaleden
bahsettik.Afganistan,çalışmamızda daha fazla ilgilendiğimiz konulardan biri
oldu.ABD’nin ülkesinin çıkarları olarak Orta Doğu ve Avrasya’nın neden önemli
olduğu hakkında coğrafi,tarihsel,yer altı zenginlikleri ile ilgili bilgiler
III.bölümde başlıklarımız arasında.Yıllardır bu bölgede olan ABD’nin bu bölgeye
neden bu kadar önem verdiğini bu bilgiler ışığında analiz etmeye çalıştık.
Araştırmamıza AB ve NATO’dan belli noktalarda
bahsedilmiştir.Afganistan’da halihazırda bulunan ISAF kuvvetlerinin NATO
komutanlığında olması NATO’yu önemli hale getirmektedir.AB,ABD koordineli bir
şekilde çalışma gayreti içerisindedir.ABD’nin Afganistan’a yapılan operasyon
sırasında ‘Meşr-u Müdafaa’ olarak gören BM,aynı tavrı Irak’a müdahalesinde
göstermemiştir.
Çalışmamızda önemli bir husus ise
İsrail-Filistin arasındaki sorundur.El Kaide ve türevi olan terör örgütlerinin
sıklıkla malzeme olarak kullanılan bu sorunda çalışmamızın III.bölümünde analiz
edilmektedir.
Çalışmamızın ana teması
El-Kaide terör örgütünün 11 Eylül neyi amaçladığını,neyi değiştirdiğini analiz
etmektedir.Bu konuda böyle devasa bir terör eylemin idelojik,askeri ve lojistik
tabanını analiz etmeden geçmek analiz için büyük bir eksiklik doğuracaktır.
İlk
bölümde örgütün ideolojisini açıklama yoluna gittik.İkinci bölümde ise örgütün
yapısal analizini,kapasitesini,iletişim kaynaklarının analizini yaptık.Son
bölümde ise 11 Eylül olaylarının etkisini,neden olduğunu,neyi değiştirdiğini
analiz etmeye çalıştık.
I.BÖLÜM
1.El KAİDE’NİN İDEOLOJİK TABANI
Dünya’da çağ açıp çağ kapatan öyle olaylar
vardır ki tarih o olayları sayfasına hiç unutulmamak üzere nakış nakış işler.
Yazının bulunması, Kavimler Göçü, İstanbul’un Fethi, Fransız İhtilali bunlara
örnek verilebilir. Bunun dışında öyle bir olay vardır ki 21. yy Dünya Siyaset
gündemine birden oturan El Kaide terör örgütü.İslam Halife Devleti kurma gayesi
ile yola çıkan bu örgüt 21.yy Dünya süper gücü olan Amerika’yı kalbinden Dünya
Ticaret Merkezi ve Pentagon’u, kaçırdığı uçaklar ile vurdu.Pensilvanya
yakınlarına düşen bir diğer uçağın istikametinin Washington’dan ki Beyaz Saray
olması eylemin ne kadar büyük bir gaye taşıdığının açık bir şekli olduğunu
kanıtlar nitelikte.
11 eylül öncesi ve sonrası bir çok
terörist eylem yapan El Kaide Terör örgütünün, İdeolojik tabanını, felsefi
düşüncesini,eylemlere dayandırdığı olguları incelemeden örgütün neyi
hedeflediğini bunun uğrunda neler yapabileceğini anlamamız gerçekten çok
zordur.
El Kaide temelde Vehhabilik
mezhebini ideolojik temel kabul eden bir örgüt olarak karşımıza çıkmaktadır. Suudi
Arabistan’da Abdul El Vahhab tarafından oluşturulan bu mezhep günümüzde de
kendini İslam dini ile özdeştiren bir çok terör örgütünün benimsediği mezheptir.
Tabanını İbnu’l Teymiyye’nin yaptığı ideolojik çerçevesine de Abdul El
Vahhab’ın yaptığı Vehhabilik ileri ki sayfalarda daha geniş bir şekilde
incelenecektir.
El-Kaide’nin oluşumuna müthiş
katkı yapan bir diğer olay ise Afgan Cihadı’dır.Usame Bin Ladin’in
parlaması,örgütün eleman ve mali kaynak edinmesi,Cihat kavramının iyice
oturması Afgan Cihadı ile olmuştur.El Kaide için Afgan Cihadı bir nevi bir
doğumun ilk aşaması diyebiliriz.İleri ki sayfalarda daha geniş bir şekilde
Afgan Cihadı’nın El Kaide için önemine değineceğiz.
Bir diğer unsur ise Müslüman Kardeşler Örgütü
Arapça adı ile İhvanı Müslümin. Hasan El Benna’nın kurduğu bu örgüt İslam
dünyasının ancak cihat ile kurtulabileceği düşüncesi etrafında kurulmuş bir örgüttür.Örgütün
liderlerinden olan Seyyid El Kuttub’un idam edilmesi ile daha da radikalleşen
bu örgüt El Kaide’nin oluşumunda örnek aldığı örgütlerden birisidir.Seyyid
Kuttub’un ‘’Yoldaki İşaretler’’ adlı
eseri ile Cihat ve Ümmetçilik kavramını temellendirdiği ve El Kaide’nin bu
görüşleri de benimsediği bir diğer gerçek.
En son olarak da örgütün lideri,
kurucusu Usame Bin Ladin.Örgüt her ne kadar az önce bahsi geçen ideolojik
unsurları temel almış olsa da Usame Bin Ladin’in dünya siyasetine bakış
açısı,ideolojisi,aldığı eğitimde örgüt için önemli unsurlardır.Usame Bin
Ladin’in hayat hikayesinden,ideolojisinden arındırılmış bir El Kaide terör
örgütü çalışması, penceresi ve kapısı olmayan eve benzer.
2. VEHHABİLİK
11 Eylül 2001 saldırılarından sonra
dünya gündemine oturan, dini bir ideolojiye sahip El –Kaide’nin benimsediği
mezhep olan Vehhabilik, Muhammed İbni Abdulvehhab tarafından 18. Yüzyılda
ortaya atılmış bir fikirdir. Muhammed İbni
Abdulvehhab ise Vehhabilik görüşünü
oluştururken 13.yüzyılda yaşamış olan İbnu’l Teymiyye’den etkilenmiştir.
Harekete Vehhabilik adı
karşıtlarınca yakıştırılmıştır.Hareket içinde yer alanlar,kendilerine
Muvahhidun (tevhidciler) derler ve Hanbeli mezhebini İbn Teymiye yorumuna uygun biçimde sürdürdüklerini söylerler.[1]
İlk başta dini bir hareket olan Vehhabilik daha sonraları siyasi bir vasıf
kazandı.Arap yarımadasında daha sonra etkinlik kurarak devlet haline gelmeyi
başardı.
Vehhabilik’in siyasi bir nitelik
kazanmasındaki en önemli unsur ise Muhammed İbn Abdülvehhab’ın düşüncelerinin,
Deriye Emiri olan Muhammed bin Suud
(1744) ile tanışmasıdır. Muhammed
İbn Suud’un bu düşünceleri kabul etmesi ile Arabistan!a hakim olma imkanını
elde ediyordu.İbn Abdülvehhab ise Deriye Emiri ile düşüncelerini daha geniş bir
kitle üzerine etki etme olanağını kazanıyordu.İbn Abdülvehhab’ın insanların şirk içinde bulunduğunu,bunların
mal ve canlarının kendisine inanan kişilere helal olduğu söylüyor,Emir Muhammed
ise bu fetvanın getirdiği ganimet olgusuyla yandaşlarını
çoğaltıyordu.Abdülvvehab’ın ölümünün ardından siyasi niteliği daha fazla artan
Vehhabi hareketi Muhammed İbn Suud’un oğlu olan Abdülaziz döneminde Suud Emirliği , Halep’ten Hint
Okyanusuna,Basra Körfezine ve Irak sınırından Kızıldeniz’e kadar yayılmış
bulunuyordu.[2]
Vehhabilik hareketi Osmanlı’nın
ilk başta pek umursamadığı bir durumdaydı. Daha sonra Vehhabi hareketinin
siyasi kimliğinin güçlenmesi neticesinde gözle görülür bir sorun olduğu ortaya
çıktı. II. Mahmud, Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Paşa’yı sorunu çözmekle
görevlendirdi. Mehmet Ali Paşa oğlu Tosun komutasındaki ordu ile Mekke, Medine
ve Taif’i Vehhabilerin elinden kurtardı.Onun akabinde direk Emir Abdülaziz’in
üzerine yürüdü,Emir’in ölümü ile ağır yenilgiye uğrayan Vehhabiler,Abdülaziz’in
yerine geçen oğlu Abdullah ve çocuklarının
esir edilerek İstanbul’a getirilmesiyle Vehhabilik hareketinin ilk
dönemi kapanmıştır.İstanbul’a esir edilerek getirilen Abdullah ve çocukları asılarak
öldürülmüştür.(17.12.1819)
Savaş sırasında kaçarak
kurtulmaya başaran Suudi hanedanından Türki Bin Abdullah, Necd bölgesinde
yeniden faaliyete girişerek 1821’den 1891’e kadar sürecek ikinci Vehhabi
devletini kurmayı başardı. En sonunda ise Suudi hanedanından Abdülaziz bin Suud
Vehhabi devletini tekrardan kurdu. (1901) Hindistan İngiliz yönetiminin de
desteğini sağlayan Abdülaziz 26 Aralık 1916 tarihli anlaşma ile İngilizlerce
Necd, Hasa, Katif, Cubeyl ve kendisine bağlı diğer bölgelerin hükümdar olarak
tanındı.[3]
Osmanlıların yenik düşmesiyle
sonuçlanan 1.Dünya Savaşı’nın arkasından Vehhabiler, Hail, Taif, Mekke, Medine
Ve Cidde’yi de ele geçirdiler.(1921-1926).Abdülaziz, Necd ve Hicaz kralı olarak
kabul edildi.(1926).20 Mayıs 1927 tarihinde İngiltere ile yapılan Cidde
anlaşmasının arkasından da tam bağımsızlığını kazandı. Halen Suudi Arabistan
Krallığı adıyla varlığını sürdürmektedir.
Vehhabiliğin din anlayışı ise
Muhammed bin Abdülvehhab’ın üzerinde durduğu tevhid (Allah’ın birlenmesi) konusundaki yorumu çevresinde toplanır. İbn
Abdülvehhab’a göre tevhid, kullukta Allah’ı bir tanımaktır.
Daha öncede belirttiğimiz gibi
Muhammed bin Abdülvehhab Vehhabilik
hareketinin ideolojik temelleri hazırlarken
Şam’da yetişen Harranlı İbni Teymiyye’den etkilenmiştir. İbn Teymiyye
‘felaket asrı’ olarak adlandırılan 12. Asrın sonu,13.asrın başında yaşadığı
dönem içinde ‘keskin fetvaları’ ile biliniyordu.Haçlı Saldırıları,ardından
Moğol istilası,parçalanan İslam ülkeleri çeşit çeşit hurafeler ile
Haşhaşiler,Batinilik ve Nuseyrilik gibi sapkın İslami akımlarla karşı karşıya
kalmıştır. İbni Teymiyye, İslam’ın bidatlardan temizlenmesi ve ilk dönem
uygulamalara dönülmesi için uğraşmıştı.[4]
Vehhabilik’e göre Kuran ve
Sünnet’in dışında emir ve yasak tanımamak, Hz. Muhammed (s.a.v) ’in döneminde
bulunmayan şeyleri ve tevessülü terk ederek Allah’ı birlemek gerekir. Herhangi
bir hüküm koyucu tanımak, Allah’tan başkasından yardım dilemek, Peygamber için bile
olsa, Allah dışındaki bir varlık için kurban kesmek, adakta bulunmak kişiyi
küfre düşürür, can ve mal dokunulmazlığını ortadan kaldırır.[5] Bu
ve buna benzer fikirler münasebetiyle Vehhabilik El- Kaide için biçilmiş bir
ideolojik kaftan olarak karşımıza çıkmaktadır.
Vehhabilik’in en önemli
unsurlarından biriside bid’adlara[6]
karşı takındığı tutumdur. Vehhabilik’e
göre Kuran ve Sünnet’te olmayan her şey bid’attır.Bid’adların çoğu şirke
düşürmektedir ve şirke düşen insanların mal ve dokunulmazlığı yoktur.Günümüzde
Irak ve Suriye terör estiren DAEŞ’de El Kaide gibi Vehhabilik’i benimseyen
terör örgütlerindendir.Türbeleri yıkması,insanları şirke düştüklerini iddia
etmesi, Hz. Muhammed dönemine dönülmesi gerektiğini savunması Vehhabilik’in terör örgütlerini ne kadar
etkilediğini kanıtlar nitelikte.
Abdülvehhab ; ‘’Kitabu’t tevhid’’ adlı eseriyle
insanları şirk ve bidatleri terk ederek dine girmeye çağırır. Çağrıya
uymayanları kılıç zoru ile ikna etmenin gerekliğini vurgulamıştır.Abdülvehhab
mezar türbe ziyaretleri,Tarikat ehli olma ve benzeri hareketleri nedeni ile
şirke batmış müşrikler olduğunu ve bunların kan ve mallarının yandaşlarına
helal olduğunu ileri sürmüştür.Bu fikirler daha önceden de isyan ve sahte
peygamberlerin diyarı,Necd bölgesi halkına çekici gelmiştir.Böylece
saldırganlık ve yağmacılık cihad adına kutsiyet kazanmıştır.[7]
Vehhabilik’te şüphesiz en çok
dikkat çeken olgu kendi kurallarına göre şirkten çıkanlarının mallarının,
kendilerine helal olduğu düşüncesidir. El-Kaide terör örgütü yaptığı eylemleri
dini metinlerle temellendirmeye çalışmaktadır. Usame Bin Ladin, Şeyh Havali ve
Şeyh Hamud b. Ukla’ya çok sayıda atıf yapmakta ve övgüyle bahsetmektedir. Her
iki Şeyh’te Vehhabi mezhebine mensuptur.11 Eylülü saldırılarından sonra Şeyh
Hamud b.Ukla’nın eylemleri meşruu gösterme çabası da bir diğer dikkat çekici
nokta olarak tarihe not düşülmüştür.
11 Eylül saldırılarını gerçekleştiren 19
teröristinden 15’inin Suudi vatandaşı ve dolayısıyla Vehhabi olması,
Vehhabilik’in El Kaide için önemini bir kez daha gözler önüne sermektedir.
Afganistan’da yeni üye eğitimleri sırasında ideolojik eğitimde Abdullah Azzam
tarafından aktarılan, Usame Bin Ladin
ile Eymen El-Zevahiri tarafından verilen derslerle oluşturmuştur.Bu derslerde
ağırlık olarak İbn-u Teymiyye’nin görüşlerine atıf yapılmaktadır.
Vehhabilik’in örgüt içinde bu kadar güç
kazanması Afgan Cihadı sırasında olmuştur. Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı
işgali ve bunun Amerika’nın Orta Doğu politikası ile çelişmesi Amerika’yı yeni
stratejiler yaratmaya itti. Suudi Arabistan ve Pakistan’da cihadın yeni
yorumunun yayılması için çaba sarf etti. Amerika’nın besleyip büyüttüğü ve
Afgan Cihadı ile başarıda kazanan bu strateji daha sonra bumerang gibi
Amerika’ya dönmesi de bir o kadar ilginç ve şaşırtıcıdır.
Her
ne kadar El –Kaide, DAEŞ, Taliban İslam dinini öne sürerek katliamlar, algı
operasyonları da yapsalar İslam dini şiddeti,masum insanları öldürmeyi
yasaklamıştır.
3. AFGAN CİHADI
El-Kaide terör örgütünün askeri, ideoloji
temellerinin atıldığı Afgan Cihadı, El -Kaide için bir nevi örgütün temelinin
atıldığı bir özellik taşımaktadır. Afgan Cihadı, Afganistan’da Sovyetler
Birliğine karşı başlatılmış ve başarılıda olmuş bir ayaklanma veya savaştır.
ABD’nin, Sovyetlerin Afganistan’ı işgal etme
planı üzerine Orta Doğu’daki çıkarlarına aykırı bir durum olduğu için ABD,
Radikal İslami grupların oluşmasında büyük katkı sağlamıştır. ABD, bu gruplara
milyar dolarlar akıtarak Afganistan’da Sovyetlere karşı savaşmaları için
gerekli lojistik, maddi, manevi altyapıyı sağlamıştı.
ABD’nin ilk desteklediği devletlerden biride
mezhebi itibariyle Cihad kavramının daha da elverişli kullanabileceği için
Suudi Arabistan üzerinden bu faaliyetleri yürüttü. Suudi Arabistan ve ABD’nin
petrol ile dolar üzerine inşa ettiği özle ilişkinin rolü büyüktür.’’Yeşil
Kuşak’’ denilen bu projeyle Suudiler; Vehhabi mezhebinin etki alanını genişletirken,
kendi hanedanlıklarını korumuştur. ABD ise,Suudi petrollerinin imtiyazlarını
korumuş ve Sovyetler Birliği’nin etki alanını güneye taşıyacak komünist
dalganın da önüne set çekmiştir.[8]
Amerika’nın Afgan Cihadını
örgütlemede iki temel çıkar gözettiğini görüyoruz. İlk olarak, Dünya üzerindeki
1 milyar Müslüman’ı Afganistan’da, Sovyetler Birliği’ne karşı kutsal bir
savaşta birleştirmektir. İkinci olarak ise İki İslami mezhep olan Şii ve Sünni
mezhepleri arasındaki doktrinsel ayrımı, siyasi bir bölünmeye dönüştürerek İran
Devrimi ile etkisi daha da artan Şii olayını sınırlamaktadır.
Amerikan yönetimi, Afgan
Cihadı’nda CIA ajanları ile de var olmuştur. Amerikan Başkanı Reagan’ın ikinci
döneminde ‘’mücahitlere artırılmış örtülü asker yardımı’’ onaylayan ve gizli
Afganistan Savaşının yeni bir hedefi Afganistan’daki Sovyet birliklerini örtülü
eylemle yenip Sovyetlerin geri çekilmesini teşvik etmek olduğunu belirten 166
Sayılı ulusal Güvenlik Kararı Direktifini imzalamıştır.[9]
ABD, Afgan Cihadı’nda
savaşçılara ‘’Stinger’’ adlı uçak ve
helikopterler üzerinde etkili olan silahları vermesi de bir diğer dikkat çekici
hususların başında gelmektedir.1986 yılında verilmeye başlanan Stinger füzeleri
ABD için bugün Suriye’de muhaliflere verildiği iddia edilen silahlar arasında
da adı geçmektedir. [10]
ABD, yetiştirdiği en ünü
teröristlerden biride kuşkusuz Usame Bin Ladin’dir. Arundrathi Roy’un bu konuda
yaptığı saptama çok ilginçtir. Roy, ‘’bin Ladin CIA tarafından yaratılmış ve
FBI tarafından aranmış olma seçkinliğine sahip’’ olduğunu belirtmiştir. CIA,
Usame Bin Ladin, Abdullah Azzam ve Şeyh Ömer Abdül Rahman’ı da yetiştirmiştir.
ABD’nin, Afgan Cihadın’da körüklediği
Vehhabilik ve Cihat kavramları
bumerang gibi Afgan Cihadı’nın
bitmesiyle ile kendisine karşı terör dalgaları halinde geri dönmüştür.
Afgan Cihadı ile fon sağlama, ideolojik
taban,eleman temini gibi ve bunun üstüne de Afgan-Arap savaşçılar arasında
popüler olma özelliğini kazanan Usame Bin Ladin,Afgan Cihadı sonra Amerika’yı
düşman ilan etmiştir.
Afgan Cihadı, 1979’ da
Sovyetlerin Afganistan’ı işgal etmesiyle başlamış 15 Şubat 1989’da Afganistan’dan çekilmesiyle
sona ermiştir. Afganistan tarihte Sovyetlerin faciası olarak yerini almıştır.
Sonrasında ise ortaya çıkan değişik radikal İslami gruplar ile ABD, Avrupa’ nın başına terör belası olarak geri
dönmüştür.
Dünya ticaret merkezi’ne düzenlenen
eylemde kullanılan bomba patlatıldığında, altmış metre genişliğinde birkaç kat
derinliğinde bir krater açmıştır.CIA elkitapçıklarında öğretilen şekilde
üretilen bomba ,amonyum nitrat ve yakıttan oluşmaktadır.Amerika, kendi yaktığı
ve sürekli odun attığı ateşe bu sefer kendisi düşmüştü.
Savaş sonrası verilen silahların geri
alınamaması,Afgan Cihadında yer alanlar Casusluk,Askeri eğitim ve yakın savunma
eğitimleri alması ne kadar tehlikeli olduklarının göstergesi.Savaştan sonra,Mücahidler’in
bir kısmı ülkelerine dönerken bir kısmı Afganistan’da kaldı.Ülkesine dönen
Usame Bin Ladin’de sistemi eleştirmekten kendini geri almadı.Afganistan’da
Sovyetlerin desteklediği Demokratik Afganistan Cumhuriyeti gücünü kaybetmiştir.
Onun yerine Deobendi geleneğinden gelen Taliban başa gelmiştir. Taliban’ın başa
gelmesi El Kaide için sığınacak güvenli bir liman haline getirmiştir
Afganistan’ı.
4.
Usame Bin Ladin
Usame Bin Ladin’in kökleri Yemen’deki
Hadrumevt’e dayanmaktadır. Usame Bin Ladin’in babası Muhammed Avad Bin
Ladin,1930 yılında Hadremevt’ten Cidde’ye ulaştı. Cidde limanında hamal olarak
çalıştı.Daha sonraları Muhammed Avad Bin Ladin Suudi Arabistan’ın en büyük
müteahhidi olmayı başardı.Suud yönetimi ile iyi ilişkiler kuran Muhammed Avad
ilerleyen zamanlarda bu ilişkileri iyi kullandı ve Suudi Arabistan’da pratik
olarak İnşaatlar Bakanlığı’ndan sorumlu kılındı.[11]
Usame Bin Ladin bu koşullar altında 1957
yılında, Suriyeli bir anneden doğdu. Sayıları yaklaşık 50 olan kız-erkek
kardeşler arasında yedinci sırada idi.
Usame Bin Ladin, Cidde Kral Abdülaziz
Üniversitesi’nde ekonomi ve yöneticilik eğitimi almıştır. Bu üniversite Usame
Bin Ladin’in geri kalan hayatı için belirleyici etkisi olan hocası Abdullah
Azzam ile tanıştığı yerdir.[12]Usame
Bin Ladin ülkesi ve ülke dışındaki İslam dünyasında gelişen olayların tesiriyle
dini konulara eğilimi artmıştır. Usame Bin Ladin’in dini görüşü ise Vehhabi
İslam tutumuyla özdeşleşmektedir. Usame Bin Ladin‘in hayatında derin izler
bırakan Müslümanlar Kardeşler Cemaati’nin ruhi babası Muhammed Kutup ve
Abdullah Azzam Ladin’in görüşlerinin şekillenmesinde temel etkenlerden
birileridir. Usame’nin her sene babasından arda kalan bir alışkanlık olan İslam
dünyasından seçkin şahsiyetlerin misafir edilmesi de onun muhafazakar kimliğini
güçlendiren bir diğer etken olarak kabul edebiliriz.
Usame Bin Ladin’in Afganistan’a olan ilgisi
Rus işgalinden ilk haftalarında başladı. Usame Bin Ladin işgalin üzerine
Pakistan’a bir yolculuk düzenledi. Pakistan’da kaldığı bir ay içinde Afganistan
hakkında detaylı bir araştırma içinde Suudi Arabistan’a döndü. Usame Bin Ladin
Suudi Arabistan’a döndükten sonra Abdullah Azzam ile cihada gelenlerin işlerini
düzene sokmak için Mektep el-Hidamat’ı kurdu.Usame Bin Ladin Pakistan’a gelen
gönüllüler için eğitim kampları oluşturmuştur.CIA bu kamplarda Sovyetlerle iyi
savaşmaları için her türlü eğitimi vermiştir.ABD ise Mektep el-Hidamat’a
milyonlarca dolarlar akıtmıştır.[13]
1982 yılında Usame Bin Ladin
cihada katılmak için Afganistan’a cihada katılmaya karar verdi. Afganistan’dan
doğal tabiatındaki zorlukların farkında olan Usame Bin Ladin müteahhitlik
tecrübelerinden yararlanarak dağları düzleştirmelerine,kışlalar inşa etmeleri
için yanına giderken çok sayıda ekipman,dozer,ekskavatör götürdü.1984 yılında
ise artık cihat kurumsallaşmaya başladı.Kendi koydukları isim ile
Peşaver’de Ensar evi kuruldu. Bu ev
cihada gelenleri, cihada da gelenlerin, cihada katılmadan önceki ilk durağı
oluyordu. Bu sırada Abdullah Azzam’ın kurduğu Hizmetler Bürosu adlı yapıda
cihat için gerekli bağışların toplanması,medya ile cihada katılımının artırımı
gibi çalışmalar yapmaktadır.[14]
1989 yılında tam olarak
Sovyetler Birliği’nin Afganistan’dan çekilmesinden sonra Usame Bin Ladin ülkesi
Suudi Arabistan’a geri dönmüştür. Daha sonralar Suudi hükümeti, Usame Bin
Ladin’in Irak rejimi karşıtı verdiği konferanslar yüzünden Usame’ye yolculuk
yasağı konuldu. Usame, Irak lideri Saddam Hüseyin’in rejiminden ve
politikalarından aşırı derecede rahatsızdı ve bu konu hakkında kardeşi ile
Prens Ahmet Bin Abdülaziz’e bir mektup gönderdi ve Saddam rejimine dikkat
edilmesi gerektiği yönde uyarı yaptı. Saddam’ın Kuveyt’i işgali üzerine ise bir
teklif daha sundu. Irak’tan gelebilecek herhangi bir saldırıya karşı ülkesini
koruma görevini üstüne almak istiyordu. Suudi yönetimi Usame’nin teklifini
değerlendirmek bir yana öyle bir karar aldı ki Usame’nin geri kalan hayatı için
bir dönüm noktası teşkil edecek olan Amerikan Kuvvetleri’nin çağrılması ilanıydı.
Usame’ye göre Hz Muhammed’in gönderilmesinden bu yana,15 yüzyıl öncesinden
bugüne, kafirler ilk defa askeri güçleriyle Arap Yarımadası’nı hakimiyet altına
alacaklardı.[15]Usame
bundan sonra iki yönde bir çalışma içerisine girdi. İlk olarak tüm Müslümanların,özelliklede
Arap Yarımadası’ndakilerin savaşa hazırlanmaları gerektiği yönünde fetva
çıkartmaktır.Bu fetvayı da çıkarmayı başarmıştır.Fetvayı veren kişi ise Şeyh
İbn Useymin bu fetvayı fiilen vermiştir.Usame bu fetvayı adam kazanmak için çok
iyi kullandı.İkinci husus ise yeni bir bağımsız şer’i bir müessese kurulması
çalışması idi.Ona göre Arabistan’daki Büyük Alimler Heyet Kurumu ABD’nin
oyuncağı olmuştur.
Usame, Arabistan’da yönetim
tarafından faaliyetleri durdurma noktasında bir çok kez ikaz edildi. Lakin
Usame her seferinde bunu reddetti ve daha da şiddetli çalışmalar içine girdi.
En sonunda ise Suudi Arabistan’dan Prens Ahmet’in bir kere mahsus izni ile iş
görüşmesi için gittiği Pakistan’dan bir daha Suudi Arabistan’a dönmedi. Daha
sonraları ise Pakistan’da durmanın tehlikeli olabileceğini düşündüğü için
Taliban’ın etkisinde olan Afganistan’a geçmeye karar verdi. Suudi istihbaratı,
Pakistan İstihbaratı ile Usame’nin öldürülmesi veya kaçırılması için çalışmalar
yapsalar da başarısızlıkla sonuçlandı. Bunun sebebi ise Pakistan İstihbaratı
içinde çok sayıda Usame sempatizanını kaynak teşkil edebiliriz.
Usame, Afganistan’da kıskaçta
olduğunu,gözlerin onun üzerinde olduğunu anlayınca burada durmanın faydasız
olacağını düşündüğü için özel bir uçakla Sudan ‘a gitti.Usame ,Sudan’da
herhangi bir askeri eyleme katılmazken burada daha çok müteahhitlik mesleğini
devam ettirdi.Bunlardan en meşhuru da Hartum’dan Port Sudan’a uzanan El-Tehaddi
yolu projesi idi.[16]
Suudi yönetimi daha sonraları Usame’nin ülkeye dönmesi için çağrı yapsalar da
olumlu geri dönüş alamadılar.Sudan yönetimi de Usame’yi verme taraftarı
değildi.Usame,Suudi Arabistan’daki bir çok iş adamını, Sudan’a yatırım yapmak için ikna etmişti ki
bu da Sudan’ın son derece işine geliyordu.Tüm bu olayların üzerine 1994 yılında
Kral Fahd ,Usame Bin Ladin’in Suudi Arabistan vatandaşlığını elinden aldı.
Vatandaşlığını alındığı
zamanlarda Suudi Arabistan’da Meşru Hakları Savunma Komitesi davasının
yansımaları ve kurucuları ile sempatizanlarının tutuklanma kampanyası meselesi
idi. Bu dava itibariyle Usame, Suudi yönetimine karşı ilk aleni bildirisini
yaptı. Bu bildiride vatandaşlığının elinden alınmasına cevap verdi. Daha
sonraları Nasihat ve Islah Kurulu kuruldu. Bu kurul bildirileri Usame adıyla
değil kurul adıyla yayınlıyordu. Sudan’da kaldığı dönem içerisinde Somali ve
Yemen olayları ve birde Riyad patlaması yaşanmıştı. ABD ve Suudi yönetimi bu
eylemlerde Usame’nin parmağı olduğunu iddia ediyor. Usame ise eylemlerle
övünüyor ancak direk kendisine atfetmiyor, genel dairesinden sayıyordu.
Riyad patlaması, Suudi Arabistan
hükümetinin Sudan’a baskılarını iyice artırdı. Usame, Sudan’ın kendisine direk
ülkeden çıkmasını söylemediklerine rağmen artık ülke için sıkıntı teşkil
ettiğini anladı ve 1995 yılında
Sudan’dan özel bir uçakla ayrılarak Afganistan’a doğru yöneldi.İlk olarak
Celalabad’a gelen Usame burada kendisine bir mekan tesis etti.Bu sıralarda ise
Suudi Arabistan’da bulunan Hobar’da şiddetli bir saldırı oldu ve 20 Amerikan
askeri öldü.Usame, yine eylemi kabul etmek yerine övme yöntemini
seçti.Suudi yönetimi ise Usame’nin
sempatizan kazanmasını önlemek için eylemi İran Şii unsurlarının üstüne yıktı.
Hobar patlamasından kısa süre sonra Usame, ’’ Kafirlerin Arap Yarımadası’ndan Çıkarılması
İçin Cihat İlanı’’ yayımladı.[17]
Bildiri, Arap yarımadasındaki ABD kuvvetlerinin bulunması durumunu ve bu
konunda yapılması gerekenleri içeriyordu. Bildiri bir çok gazete ve Haber
ajanslarında yer bulma imkanı elde etti. Bu sırada ise Suudi Arabistan,
Usame’nin sığındığı Celalaband bölgesinde güçlü bir nüfuzu bulunan Yunus
Halis’ten Usame’yi iade istiyordu ve yine olumlu cevap alamıyordu.
Daha sonralarında ise Taliban’ın
koruması altına giren Usame Bin Ladin , Molla Ömer’in Usame’yi Suudi
Arabistan’a vermemesi üzerine etki alanını iyice genişletmeye başlamıştır.Bazı
dönemlerde Molla Ömer ve Usame Bin ladin arasında anlaşmazlıklar yaşansa da
Mola Ömer Usame’yi Suudi Arabistan’a vermedi.Suudi Arabistan belki iyi etkisi
olur diye Taliban yönetimini tanıyan ilk ülkelerden olsa da bu işe
yaramadı.Daha sonraları ise Suudi yönetimi Taliban temsilcisini ülkesinden
kovarak bu ikili ilişkiyi sonlandırmıştır.Bin Ladin’in Afgan Savaşı’ndaki başarısı
ve Taliban’a yardımı Molla Ömer için belirleyici bir tutum sağlaması için
önemliydi.Taliban’ın Dostum ve Şah Mesut’a karşı mücadelesinde yanında durması
da Usame için artı puanlardandı.Tüm bu olanlar etkisinde Usame popülaritesini
artırmayı başarmıştır.Daha sonraları bir çok kez suikast girişimlerini maruz
kalan Usame Bin Ladin bir çok kez bunları atlatmayı başarmıştır.Suudi yönetimi
Taliban yönetimini tanımasına rağmen,her sene Taliban liderleri hac görevini
yerine getirmek için davet etse de Usame’nin iade edilmesini sağlayamamıştır.
En sonunda ise Taliban, Usame
Bin Ladin’i azlederek korumasında olmadığını belirtmiştir. Usame Bin Ladin, 23
Şubat 1998 yılında Küresel İslami Cepheyi bir bildiri ile kurdu. Örgüt,
daha sonra, Arapça manası ‘’temel, üs, karargah ’’ olan ‘’El-Kaide ‘’
olarak ünlenmiştir. [18]
1958 yılında Suudi Arabistan Riyad’da doğan.
Müteahhit, zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Usame Bin Ladin.
Dünya tarihine hiç unutulmamak üzere ismini yazdırmıştır. Kati Vehhabi tutumu
ile örgütün ideolojisini şekillendirmiş. Güçlü mali yapısı ile finansman ve
silah sağlama noktasında güçlük çekmemiştir.ABD’nin Afgan Cihadı’nda
desteklemesi ile de rahat hareket etmiştir.Daha sonra Amerika ve Avrupa’ya çok
ağır bedeller ödetmiştir. 11Eylül, Londra,
Madrid, İstanbul ve daha nice terör eylemlerinden sorumlu tutulan Usame
Bin Ladin, Amerikan Kuvvetlerinin Navy Seals adlı özel askeri birliğinin 2
Mayıs 2011 yılında yaptığı operasyon sonucunda Pakistan’da bulunan Abbottabad
kentindeki bir evde öldürülmüştür.[19]
Cesedi ise denize atılmıştır. Bunun yanı sıra Pulitzer ödüllü Amerikan gazeteci
Seymour Hersh Amerika’nın bu operasyonla ilgili yalan söylediğini Usame Bin
Ladin’in Pakistan istihbaratınca ABD’ne teslim edildiğini operasyonun bir
tiyatro olduğunu belirtmesi de dikkat çekici bir noktadır. Gazeteciye göre ceset
denize atılmadı.,Hindikuş dağlarına atıldı.Seymour Hersh bu bilgiyi ise
operasyona katılan bir askerin ifadesine dayandırmaktadır.[20]
II.BÖLÜM
1.EL-KAİDE
TERÖR ÖRGÜTÜNÜN YAPISAL ANALİZİ
Şimdiye kadar El Kaide terör örgütünün
ideolojisini ve bu ideolojiyi etkiyen üç unsuru inceledik. Vehhabilik,Afgan
cihadı ve örgütün kurucu lideri Usame Bin Ladin ile örgütün hangi ideolojiyi
benimsediği analiz etmeye çalıştık.
Çalışmamızın bundan sonraki hedefi ise;
El Kaide terör örgütünün amacı, yapısal analizi, mali kaynaklarını, haberleşme
sistemini incelemek olacaktır.
2. EL – KAİDE NEDİR ?
El
Kaide; birçok ülkeden militanlara sahip, dünya genelinde faaliyet gösteren çok
uluslu yasa dışı bir örgüttür. El- kaide ismini ise Afgan Cihadı sırasında
kurulan Ensar Evi’ne gelen herkesin tüm kayıtların tutulması için veri tabanı
oluşturma çalışmasına girildi. El-Kaide’nin Ensar Evi, eğitim kampları ve
cephelerden oluşan bir düzeneği kapsaması esasına dayanarak El-Kaide kaydı ismi
verildi. El –Kaide’nin kelime anlamı ise ‘’ temel, üs, karargah dır.Örgütün ilk
kurulduğunda adı ise Küresel İslami Cephe’dir
3. EL –KAİDE’ NİN KURULUŞU
El-Kaide’nin alt yapısı Sovyet işgaline karşı
gönüllülerin gittikleri Peşaver ile Afganistan’da atılmıştır.1980‘lerde çok
sayıda Müslüman, Sovyetler’ e karşı savaşmak için Afganistan’a gitmiştir. Bu
sırada zengin bir Suudi milyoner olan Usame Bin Ladin’in önemli bir rolü
vardır. Afgan Cihadı sırasında Abdullah Azzam ile savaş için gerekli fon,elaman
temini için çalışmıştır.Savaştan sonra Suudi Arabistan’a dönen buradan da daha
sonra sırasıyla Pakistan,Afganistan,Sudan ve tekrar Afganistan’a dönen Usame
Bin Ladin , Taliban lideri Molla Ömer’e bağlılığını bildirmiştir.ABD ve Suudi
Arabistan’ın iade taleplerini reddeden Molla Ömer ‘e ,Usame Bin Ladin 055 Tugayını kurarak muhaliflere karşı
savaşmak için destek vermiştir.[21]
Daha sonralarında ise Taliban lideri Molla Ömer ile Usame Bin Ladin’in arası
açıldı.
23
Şubat 1998 yılında örgütün varlığı bir bildiri ile dünyaya ilan edilmiştir.Bu
bildiride Usame Bin ladin, Mısır Cihat Cemaati adına Doktor Eymen
El-Zevahiri,Mısır İslami Cemaati adına Rufai Taha imza attı. Yayınlanan bildiri
gazetelere dağıtıldı ve bu bildiri bir
çok gazete tarafından yayınlandı.[22]
Örgüt bu bildiri ile varlığını resme ilan etti. Örgütün ilk adı ise Küresel
İslami Cephe’dir.
4. EL KAİDE’NİN AMACI
El Kaide‘nin amacı; dünyadaki
tüm Müslümanları katılımı ile silahlı mücadele yöntemini kullanarak halife
Devleti oluşturmaktır. Bu yolda ise Batı etkisindeki tüm Müslüman hükümetleri
yıkmayı, sınırları kaldırmayı ve böylelikle bir halife yönetiminde Panislamizm
doğrultusunda kendisine yakın gruplarla işbirliği yaparak İslam ülkelerinden
özelliklede Afganistan ve Suudi Arabistan topraklarından çıkartarak dünya
çapında bir devlet kurmaktır.[23]
Son zamanlarda Irak ve Suriye üzerinde etkisini artıran El-Kaide uzantısı olan
DAEŞ terör örgütünün kendini İslam Devleti demesi de örgütün emellerini
açıklamak için bize yardımcı olan bir diğer kaynak.
Örgütün temel düşman belirlediği nokta ise
örgütün Usame Bin ladin’den sonra en yetkili ismi olan Zevahiri’nin
açıklamaları incelendiğinde ABD’nin Hicaz bölgesinde çıkarılması ve Dünya
Yahudi Hükümeti’ne karşı savaşmaktır.[24]
Örgütün en nihai hedefi ise Mısır merkezli bir İslam devleti kurulmasıdır. Bu
uğurda ise Cihat kavramını çok iyi kullanmayı başaran El-Kaide daha öncede
belirttiğimiz gibi Vehhabilik mezhebini kendine temel edinmiştir. Bu uğurda büyük
eylemlere girişerek toplumda korku,tedirginlik yaratmak El Kaide’nin temel
vasıflarından birisidir.Örgüt, Batı toplumunu askeri yönden vurmakla birlikte
daha çok sosyolojik,psikolojik olarak yıpratma yolunda da çalışmaktadır.11
Eylül , Madrid ,Londra ,İstanbul, Afrika elçilik saldırıları ve daha nicesi
batı toplumuna olumsuz etki yaratmıştır.11 Eylül ile ABD kalbinden
vurabileceğini gösteren örgüt ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha kanıtlayarak
toplum nezdinde ulaşmak istediği tedirginliği yaratmayı başarmıştır.
5.
EL- KAİDE’NİN İDEOLOJİSİ
El –Kaide ideolojisi ile ilgili
ilk bölümde bahsettiğimiz Vehhabilik’e bu bölümde değinmeyeceğiz. Örgüt için
çok değerli olan Usame Bin ladin’in hayat çizgisini değiştiren Abdullah Azzam
örgütün yaptığı eylemleri dini temelde meşrulaştırmak için en önemli ismidir.
Abdullah Azzam, El –Ezher’de çalışan daha sonra Kral Abdülaziz Üniversitesinde
Cidde’de öğretim görevliliği yapan Filistinli bir ilahiyatçıdır. Abdullah
Azzam, Afgan Cihadında topladığı fon ve yaptığı çalışmalar ile mücahit
direnişinin kilit ismi olmuştur. En sonunda ise 1989 yılında Peşaver’de bir
suikast sonucu öldürülmüştür.
Abdullah Azzam’ın en önemli
eseri, ‘’ Fi Zilali Süreti’t – Tevbe ‘’ adlı kitabıdır.
Türkçe olarak anlamı ise Tevbe Süresi tefsiridir. Kitapta El –kaide için
gerekli ideoloji taban oluşturulmuştur. Eserde Orta Doğu’da pek çok lider
tekfir edilmiştirBu eser katı yorumları ile terörizme, İslam dininin terör ile
anılmasına ve İslam dinine karşı ön yargı ile yaklaşılmasına sebep olmuştur.[25]
Abdullah Azzam kitapta her ne kadar eylemlere kaynak teşkil etmek için Kur’an
ayetlerine ve Hadislere atıf yapsa da, İslam dini huzur ve barışı teşvik eden
bir dindir. Cihat kavramını kafasına göre yorumlayan Azzam, Tirmizi’nin rivayetinde sahih hadis olarak
belirttiği ‘’ Gerçek mücahit, nefsiyle
cihat edendir. ‘’ ( Fedailu’l- Cihad
2 , 1621 ) . Abdullah Azzam’ın cihat konusunda bu hadisi görmemezlikten gelmesi
konunun dini olmayıp terörizme ideoloji hazırlamak olduğu belirtilmektedir.[26]
El- Kaide’nin ABD,Yahudi ve Batı güçlerine açtığı savaşla birlikte Batı
güdümünde olduğu düşündüğü Müslüman Devlet liderlerine de savaş ilan
etmiştir.Düşmanın ,yakarak ,haşlayarak ,tepesi sütü dağdan atarak ve bıçaklayarak
öldürülebileceğini caiz olduğunu belirtmiştir.Halbuki Hz. Muhammed bunları
yasaklamıştır. Kur’anı-ı Kerim’de, Nisa Süresi 93. Ayette ‘’Kim bir mü’mini kasten öldürürse, cezası,
içinde ebedi kalacağı cehennemdir. Allah, ona gazap etmiş,lanet etmiş ve onun
için büyük azap hazırlamıştır. ‘’ [27] denilmektedir.
Kitapta Usame Bin Ladin övülmüş, insanları
savaş psikolojisine hazırlamak için her türlü temel teşkil edilmeye
çalışılmıştır. Abdullah Azzam Batı’nın Haçlı Kuvvetleri olduğunu ve sonuna
kadar savaşılmasını belirtmiştir. Azzam kitabında, Seyyid Kutup’a da atıflar yapmaktadır. Örgüt
temelinde Cihat kavramını kullanmaktadır.Seyyid Kutup ‘un ‘’ Yoldaki
İşaretler ‘’ adlı eseri bu
konuda Azzam’ın yararlandığı önemli kaynaklardandır.Kutup’un cihat için ;
batıya karşı yapılması gerektiği ,İslam’ın şer’i düzenin hakim olmadığı yerler
ile haraç verinceye kadar savaş yapılması gerektiği, cihadın silah ile
yapılabileceği,cihadın sürekliliğine vurgu yapması gibi iddialar El-Kaide
ideolojisi ile uyuşmaktadır.[28]Abdullah
Azzam ,Seyyid Kutup dışında atıf yaptığı bir diğer kişi ise Vehhabilik’in
temelinin dayandığı İbni Teymiyye’dir.
Örgütün ideolojisi babası olan Abdullah
Azzam’ın bu ideolojisini yayılmasına yardım eden kişiler ise Eymen El Zevahiri
ve Usame Bin Ladin’dir. Yeni gelen üyeler örgüt için elverişli hale getirmek bu
iki kişinin üstlendiği görevdir.
Örgüt her ne kadar yaptığı
eylemleri ayet, hadis ve fetva ile desteklemeye çalışsa da iyiliği, barışı,
huzuru teşvik eden İslam dini ile alakası olmayan bu terör örgütü çoğu defa
verdiği fetva ve yaptığı eylemlerle kanıtlamıştır.
6. ÖRGÜTÜN
YAPILANMA STRATEJİSİ
Örgüt, hücre yapılanması
şeklinde bir oluşum içerisindedir. Örgüt, Afgan Cihadı’nda CIA tarafından
eğitildiğinden askeri, casusluk, istihbarat yönünden gelişmiştir. 11 Eylül
2001’den önce Örgütün komuta kontrol yapısı; en üstte Usame Bin ladin onun
altında bütün operasyonları onaylayan Şura Meclis, Dini Komite, İş Komitesi,
Medya Komitesi ve Seyahat komitesinden oluşmaktadır. [29]
Örgüt medya koluna önem vermiştir. Bin Ladin birçok kez basına demeç vermiştir.
El Kaide’nin eylemleri üç aşamada gerçekleşmektedir.
İlk aşama operasyon için yerel militanlar işe alır fakat bu elemanlar
operasyonla ilgili detaylı bilgiye sahip olmaz. İkinci aşama ise uykucular diye
nitelendirebileceğimiz eylem öncesi normal vatandaşmış gibi yaşamaya
gönderilenler. En sonunda ise eylem yerine getirilir.Görevi başarmadan önce
hayatta kalanlar tekrar yer altına inerler. El –Kaide eylemcilerinin yerlerinin
eylemden önce tespit edilememesin sebebi örgütün bu esnek yapılanması
yüzündendir. Afrika’da elçilik saldırıları buna örnektir.11 Eylülü
saldırılarının da 4 hücre tarafından yapılması da bir diğer örnektir.
El Kaide’nin
hücre yapılanmasını seçmesindeki temel sebeplerden birisi tespiti zor
olmasıdır.Hücreler birbirinden habersiz birisi yakalansa diğerini etkilemeyecek
şekildedir.El Kaide’nin hücre yapılanmaları aktif ve girişkendir.Kendileri
eylem planlayıp,kaynak bulabilirler.El kaide halen dünya üzerinde birçok uyuyan
hücreye sahiptir.
Örgüt içinde akraba evliliği ile örgüt
içine sızma engellenmeye çalışılmaktadır .Teröristler interneti eylemlerin
tekniklerini,prosedürlerini yayınlamak için kullanmaktadır.Örgüt teknolojiyi
son derece verimli ve dikkatli kullanarak yakalanmalarını engellemektedir.
Örgüt, bir çok terör örgütüyle,vakıflarla
iç içe bağlantılıdır.Irak ve Suriye’de DAEŞ, Nijerya’da Boko Haram ve Suriye’deki El- Nusra Cephesi bu örgütlere
örnek verilebilir.
7.ÖRGÜTÜN MİLİTANI EYLEME HAZIRLAMASI
El-Kaide terör örgütü
eylemlerini hazırlarken hücre sistemi kullandığını bazen eylemi bir hücre
gerçekleştirirken bazen de hücreler beraber yapmaktadır.EL-kaide militanları
için temelde ideolojik düşünceye ağırlık vermekte ve bunu ‘’Cihad’’ kavramı
çerçevesinde oturtmaktadır.Militanların eğitiminde önemli bir yer teşkil eden
kamplarda El-Kaide militanlarına ‘Cihad Ansiklopedisi’ dağıtmaktadır.Bu
ansiklopedi 7.000 sayfa ve 10 ciltten oluşmaktaydı.Ansiklopedinin içerisinde
askeri taktikler,emniyet ve istihbarat,hafif silahlar,patlayıcılar,el yapımı
bomba vb. gibi konular vardı.[30]Kamplarda
gerekli ideolojik ve askeri eğitimi alanlar bulundukları ülkelere tekrardan
geri gidiyorlardı.Dünya üzerinde ki militanların ideolojisini güçlü tutmak
adına teknoloji üst düzeyde tutulmakta.Ladin,El-Zevahir’nin yaptığı konuşmalar
kaydedilerek CD’lerle dünya üzerine dağıtılmaktadır.Bu şekilde eleman temini
kolaylaştırılmaktadır.Örgüt,militanlarına maddi konuda büyük destek sağlamaktadır.El-Kaide’nin
örgütünün mali yapısı pek fazla bilinmemektedir.Örgüt yapacağı eylemlerde çok
iyi bilgi toplama,lojistik bilgiye sahiptir.Buna da CIA’nın Afgan Cihadı
sırasında verdiği eğitimlerin yeri büyüktür.
8.
ÖRGÜTÜN HABERLEŞME VE PARA
TRANSFER METODU
1. Haberleşme Metodu
Örgüt iletişimde genel olarak
gizliliği önem vermiştir. Yedek ve ikaz iletişim sistemi oluşturmuştur.
Herhangi bir hücre yakalandığında bağlı diğer gruplar uyarılıyor ve
saklanılması talimatı veriliyor.
Örgüt üyelerinin iletişimde üç
prensibi bulunmaktadır;
1 ) Eylemlerle ilgili yapılan
yüz yüze görüşmeler örtülü, hızlı ve belirgin yerlerde olması gerektiği,
2 ) Hücre komutanının kimle ayrı
ayrı yerlerde ne konuşacağını belirlemesinin önceden belirlenmesi bununda
elemanların birbirlerini tanımayacağını,
3) Yüksek rütbeli komutanların,
düşük rütbeli komutanlara iletişimi belirlemesi gerektiği belirtilmiştir. [31]
Örgüt iletişim yolu olarak;
telefon, buluşma, kurye, mektup, kablosuz modern araçlarla olmak üzere beş
yöntem seçmiştir.
Telefonlarla
konuşmada, genellikle kalabalık mekanlarda konuşulması gerektiği, konuşulan
telefonun ahizesinin kontrol edilmesi, konuşurken kodlamak yaparak konuşmak,
numaralarının ezberlenmemesi gerektiği,telefonda direk konuya değil de
öncesinde imalı olarak konuşulması ile doğru kişi olduğunun anlaşılması
gerektiği ,Parazit yayın yapan cihazlar varsa kullanılması,yakalanması
durumunda ise hücre komutanlarına derhal uyarıcı bilgi verilmesi gerektiği alınan önlemlerdendir.Örgüt kurye yöntemini
de kullanmıştır.Kuryecilik yapacak kişinin askeri özellikler taşımasına dikkat
edilmiştir.
Örgüt,
iletişim de teknolojiyi son derece verimli, yararlı ve dikkatli kullanmaktadır.
2 Para Transferi Metodu
Dünya üzerinde varlığını
sürdürmek için örgütler maddi kaynaklara ihtiyaç duyarlar. El Kaide, zaten
zengin olan Usame Bin Ladin’in yanı sıra Afgan Cihadı ile topladığı fonlar, ABD
yaptığı yardımlar, Suudi zenginlerin yardımları ve El –Kaide’nin İslami
bankalardaki fonlarından gelir sağladığı değerlendirilmektedir. Usame Bin
ladin’in servetinin 250 milyon dolar olduğu iddia edilen bir diğer konulardan.[32]
Örgüt elemanlarından Şeyh Said’in,
Usame Bin ladin’in anahtar ekonomi uzmanı olduğuna inanılmaktadır. Örgüt
fonunun,hücre sistemi gibi küçük ve göze çarpmayan pek çok organizasyonla
yönetilmektedir. Çoğunluklada Müslüman para transfer metodu olan Havaleyi
tercih etmektedirler. Bu yöntem güvenilirliği ve tespit edilmesinin zorluğu
sebebiyle örgüt için elverişli bir yöntemdir.
Havale, Arapça olarak transfer anlamına
gelmektedir.Havale,resmi olmayan ve dökümanı bulunmayan alım satım işlemlerini
ifade etmektedir.Banka ve para değişim merkezlerini kullanmadan yapılan resmi
olmayan para transfer sistemidir.
Bir diğer nokta ise havaledarlar kullanılarak
yapılan para gönderme sistemidir. Örneğin bir gurbetçi BAE’ de çalışmaktadır ve
Pakistan’a para göndermek istediği para miktarını belirtir ve havaledarın
Pakistan’da irtibatlı olduğu kişi gurbetçinin ödemenin yapılmasını istediği
kişiye parayı öder ve transfer böylece gerçekleşmiştir.[33]
Bu sistem güven üzerine çalışmaktadır. Herhangi bir doküman bulunmamaktadır.
Yalnız sistem yıllarca varlığını sürdürdüğü için Havaledarlara güven üst
düzeydedir. El Kaide zengin Arap iş adamlarından ve çok sayıda Arap yardım
kuruluşundan yardımlar bu şekilde gelmektedir.
El Kaide para transferinde
illegal yolları seçtiğinden para transferini rahat bir şeklide yapabilmekte ve
örgütü mali açıdan güçlü tutmayı başarabilmektedir. El Kaide içinde birçok
ekonomistin bulunması da El kaide için bir diğer olumlu özelliktir.
9.ÖRGÜTÜN GERÇEKLEŞTİRDİĞİ EYLEMLER
1992
:Yemen’de ABD’li askerleri hedef alan otel bombalama eylemleri.
1993:Mogadişu’da
18 Amerika’nın öldürülmesi.
Kasım
1995: Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da 5 ABD’li askerin ölümüne yol açan
bombalama olayı.
Kasım
1995 :Pakistan’daki Mısır Büyükelçiliği’nin bombalanması sonucu 17 kişi
ölmüştür.
Haziran
1996 :Suudi Arabistan’ın Hobar kentinde 19 Amerikan askerinin ölümüne yol açan
patlama.
7
Ağustos 1998 :Amerikan askerlerinin Kutsal Topraklara girişinin sekizinci
yıldönümünde Kenya ve Tanzanya’daki ABD büyükelçiliklerine bombalı saldırı
düzenlendi ve toplam 301 kişi öldü,5000 kişi yaralandı.
12
Ekim 200:Yemen’in Aden limanında USS Cole destroyerine yönelik intihar
saldırısında 17 Amerikan denizcisi
öldü,39 kişi yaralandı.
11
Eylül 2001: İkiz kulelere ve Pentagon’a saldırı düzenlendi.
20
Mart 2002 :Tunus’un tatil beldesi Cerba adasında bir sinagoga düzenlenen
saldırıda ,14’ü Alman turist 21 kişi öldü.
8
Mayıs 2002 :Pakistan’da,tersane çalışanlarını taşıyan otobüse bomba yüklü
araçla düzenlenen saldırıda 11’i Fransız,14 kişi öldü.
14
Haziran 2002 : Pakistan’ın Karaçi kentindeki Amerikan Konsolosluğu önünde infilak eden
bomba yüklü araç,9 Pakistanlı’nın ölümüne yol açtı.
12
Ekim 2002 :Endonezya’nın Bali adasında,bir disko bar restorana düzenlenen çifte
saldırıda,çoğu turist 202 kişi hayatını kaybetti.
28
Kasım 2002 :Kenya’da Mombasa’da ki İsraillilere ait otele bomba yüklü araçla
düzenlenen saldırıda 18 kişi öldü.
12
Mayıs 2003 : Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da 3 ayrı yerde gerçekleştirilen
bombalı intihar saldırılarında 9’u Amerikalı 35 kişi öldü.
16
Mayıs 2003 :Fas’ta yabancıların gittiği restoran ve barlara yönelik 5 ayrı
saldırı düzenlendi.Saldırılarda 44 kişi öldü.Eylemi,El-Kaide’ye yakın Selefçi
Cihad grubu yaptı.
7
Haziran 2003:Afganistan’da,Alman barış gücü askerlerini taşıyan otobüse
düzenlenen intihar saldırısında 4’ü
asker 6 kişi öldü.
5
Ağustos 2003 : Endonezya’nın başkenti Jakarta’da ,Marriott Oteli’ne düzenlenen
bombalı saldırıda 10 kişi öldü.
19
Ağustos 2003:Bağdat’taki BM karargahına düzenlenen bombalı saldırıda BM Irak
Temsilcisi Sergio Vieira de Mello’nun da aralarında olduğu 22 kişi
öldü.Saldırıyı El-Kaide ile bağlantılı Şehit Ebu Hafs El-Mısri Tugayları
üstlendi.
15
Kasım 2003 :İstanbul’da iki sinagogu hedef alan eşzamanlı bombalı intihar
saldırısında 24 kişi öldü.
20
Kasım 2003 :İstanbul’da İngiliz Konsolosluğuna ve HSBC Genel Müdürlüğüne
düzenlenen bombalı intihar saldırısında
31 kişi öldü.
11
Mart 2004 :Madrid’de 4 tren istasyonu havaya uçuruldu.Patlamalarda 199 kişide
öldü.
9 Kasım 2005: Ürdün’ün başkenti Amman’da 3
otele intihar saldırısı düzenlendi.Eşzamanlı patlamalarda 56 kişi öldü.[34]
7
Temmuz 2005: İngiltere’nin başkenti
Londra’da metro ve otobüs duraklarına bombalı saldırı gerçekleştirildi.
25
Temmuz 2005 :Mısır’ın turistik kenti Şarm El-Şeh’te meydana gelen patlamada 88
kişi öldü.
20
Eylül 2008 :Pakistan –İslamabad’da bulunan Mariot Oteline intihar saldırısı
düzenlendi.Saldırıda 60 kişi öldü.
25
Aralık 2009 : EL-Kaide militanı,Hollanda’dan ABD’ne giden yolcu uçağını
patlatmaya çalışırken yakalandı.
29
Ekim 2010 : Bir kargo şirketinin
Dubai’deki bölgesel aktarma istasyonunda ABD’nin Fedex kargo şirketine
teslim edilmek üzere olan bombalı bir paket bulundu.Aynı gün İngiltere’de UPS
firmasına ait kargo uçağında bomba bulundu.[35]
III.BÖLÜM
1.11 EYLÜL TERÖR SALDIRISI
11 Eylül 2001 sabah
saat 8.55 ‘de New York’ta ki Dünya Ticaret Merkezi’nin İkiz kulelerinden birine
dünya tarihinde silahlı saldırı yerine alışa gelmişin dışında American Airlines
Havayollarına ait Boeign 767 tipli yolcu uçağı kaçırılarak intihar saldırısında
bulunuldu.Haber kanalları kuleye yapılan saldırının görüntülerini paylaşırken
çok değil 10 dakika sonra aynı havayoluna ait kaçırılan Boeign 757 tipli yolcu
uçağı Dünya Ticaret Merkezi’nin diğer kulesine intihar saldırısı düzenlendi[36].İkiz
kuleler bu saldırıdan sonra yıkıldı.Saldırıda kulelerin çelik konstrüksiyonlarının
erimesi saldırının şiddetini gözler önüne seriyor.Dünya tarihinde ilk kez
gerçekleştirilen uçakla intihar eylemi daha bitmemişti hava da bir çok daha
kamikaze uçağı olduğu belirtiliyordu.Yeni hedeflerden birisi Amerika Birleşik
Devletleri’nin askeri üssü Pentagon’du.United Airlines’e ait Boeign 767 tipli
kaçırılan uçak Pentagon’a saat 9.44 saldırı düzenlendi.Ülkenin bir çok yerinde
bombalar patlıyordu.Bir başka kaçırılan uçağın Pensilvanya tarafların da düştüğü belirtildi.Başka bir
iddia ise uçağın ABD’ne ait savaş uçakları tarafından düşürüldüğü yönünde.Tüm
bunlar yaşanırken Washington’da Dışişleri Bakanlığı’nın önünde bomba yüklü araç
patlatıldı.Kongre binasının önünde bomba yüklü bir kamyon patlatıldı. Beyaz
Saray’a doğru yaklaşan ve kimliği belirtmeyen bir helikopter düşürüldü.Bu
sırada Florida’da bulunan ABD başkanı George Bush bu saldırıları yapanları
bulunup cezalandıracaklarını belirtiyordu.Ülkede ki tüm havayolları ilk kez
kapatıldı.Amerika Deniz Kuvvetleri New York ve Washington’da alarma geçti.[37]
ABD ülke tarihinde Japonya’nın
Pearl Harbor saldırısından sonra o zamana kadar ki en büyük terör eylemine
sahne oluyordu.[38]Soğuk
Savaşın bitmesi SSCB’nin yıkılmasından sonra dünya da tek kutuplu sistemin
emareleri görülürken ABD kalbinden,mahreminden New York’ta ve Washington’da
vuruluyordu.11Eylül 2001 dünya tarihinde önemli köşe taşlarından biri oldu ve
Dünya artık 11 Eylül 2001 8.55’den öncesi gibi olmayacaktı.Yapılan bu saldırıyı
Japonya’da ki Japon Kızıl Örgütü,Filistin Demokratik Cephesi saldırıları
üstlendiğini açıkladı.Lakin daha sonra saldırılarının Liderliğini Usame Bin
Ladin’in yaptığı El-Kaide Terör örgütünün gerçekleştiği anlaşıldı.
Yapılan
bu saldırı dünya üzerindeki piyasalarda çöküntüye sebep verdi.New York’ta
bulunan ABD borsası Wall Street
kapatıldı ve saldırıdan 3 gün sonra açıldı.FBI ve CIA eylemin kimin
yaptığına yönelik çalışmalar düzenlediğini ve saldırıdan 3 gün sonra kimsenin
tutuklanmadığını belirtti.11 Eylül ABD için Dünya için 21.yüzyılın gerçekten başladığı tarih
olmuştu.Saldırı bir çok ülke tarafından kınanırken ABD’ne en büyük desteği
İngiltere Başbakan’ı Tony Blair veriyordu.Blair ; ‘’Bu asla açıklaması
olamayacak bir kötülüktür’’ [39] açıklaması
saldırıya karşı duyulan tavrı ifade etmektedir.
11
Eylül saldırıları ile artık terör ABD’nin eşiğinden içeri girmiş
olmaktaydı.Ülke halkı terör saldırılarından dolayı psikolojik olarak büyük bir
çöküntüye uğradı.Terör saldırısı yıllar boyu hafızalardan silinmeyecek bir etki
bıraktı.Terörün temel amaçlarından biride budur.Halkı kaotik bir ortam olduğuna
ikna etme ve halk üzerinde sosyo-psikolojik baskı yapma gücünü elde etmek.
11 Eylül saldırılarına 19 teröristin
katıldığı tespit edilmiştir.Bu teröristlerden en önde geleni ise teröristlerin lideri Mohamed Elamir Awad
Elsayed Atta’dır.[40] Eylemi
örgütün Hamburg hücresi gerçekleştirmiştir.Eylem maliyeti yüz binlerce dolara
mal olmuştur.El-Kaide Terör Örgüt’ün de eylemler hücreler tarafından
planlanır,yapılan plan Terör örgtünün yöneticilerine sunulur.Eylem onay alırsa
gereken mali ve teknik yardım yapılıyordu.[41] Eylemi hazırlayan teröristlerden bazıları
ABD’de pilotluk eğitimleri
almıştır.Zaman zaman saldırının yapıldığı Boeing 767 ve Boeing 757 tipli
uçaklardan birinci sınıf bilet alarak pilot kabiniyle ilgili keşifler
yapmışlardır.Teröristlerden biri olan Zekeriya Moussavi ,17 Ağustos 2001’de
uçuş okulunda ısrarla Boeing 747 ile
eğitim almak istemesi dikkatleri üzerine çekmiştir.FBI (Federal Soruşturma
Bürosu) tarafından gözaltına alınmıştır.Yapılan soruşturma sonunda herhangi bir
suç unsuru bulunamamıştır.Sadece vizesinin dolmasından ötürü Göçmen kanuna
muhalefetten tutuklanmıştır.Federal şube ,eyleme dair herhangi bir ilgiye
ulaşamamış örgüt için sadece Moussavi devre dışı kalmıştır.[42]
11 Eylül saldırıların planlanması
kısa sürede planlanmış bir eylem değildir.Teröristlerin pilot eğitimleri
alması,yurt dışına çıkıp gelmeleri uzun zaman alan bir süreçtir.ABD dünya
üzerinde bir çok yerde merkezi bulunan CIA (Merkez İstihbarat Teşkilatı) ‘ya
sahiptir.CIA ve FBI’nın bu eylemi öngörememesi ülkede yeni bir güvenlik ve
istihbarat zafiyeti olduğu noktasında tartışma başlatmıştır.ABD, Bağımsızlık
savaşları sürecinde İngiltere’nin Baltimore limanı bombalamasından sonra ülke
içinde ilk kez böyle bir saldırı ile karşı karşıya kalmıştı.
2. 11 EYLÜL’DEN SONRA
11 Eylül saldırıları olduğu gün Florida’da
bulunan Bush olayla ilgili detaylı bir açıklama yapmadı.Saldırılarının
akşamında ise George Bush halka hitaben yaptığı konuşmada saldırı da binlerce
kişinin öldüğünü belirtti.Terör ve teröristleri destekleyenler arasında ayrım
yapılmayacağını yapılan saldırının ülkede korkunç bir üzüntüye sahip olduğunu
belirten bir açıklama yaptı.[43] Bu
üslup günler geçtikçe yerini daha sert bir üsluba,yaptırımlara,politikalara
bırakacaktı.
ABD, doğan güvenlik zafiyeti kapatmak adına 26
Ekim 2001’de ‘’ Vatanseverlik Kanunu ve Anavatan Güvenlik Bakanlığı ‘’
uygulamasına geçti.[44]Bu
kanun ile CIA ve FBI geniş yetkilerle donatılmış internet şirketleri,
telekomünikasyon şirketleri ile sıkı bir işbirliğini öngörüyordu.Çıkarılan
yasalara halkın %84’ü destek veriyor ve gerekirse sansür yöntemi de
kullanılabilir diyorlardı.[45] ABD
yönetimi terörle mücadele adına gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını
istemektedir.Saldırıların olduğu zaman ABD Adalet bakanı olan John Ashcroft, terör suçundan yargılananların
hakkında idam istenmesi ve gözaltını sürelerinin süresiz olmasını istedi.Bu
durum ABD’de,özgürlüklerin kısıtlana bileceği düşüncesini ortayı
çıkardı.Saldırılardan sonra topluma hakim olan güvensizlik ve kaotik ortam
halkın bu yasaları dışlamamasına aksine büyük bir çoğunluğun desteklemesine
sebep oldu. 2003 yılında ise ABD ülkeye girişlerde yabancıların parmak izi,iris taraması,dijital fotoğraflar
gibi kontrollerden geçirileceğini açıkladı.[46]ABD,Vatanseverlik
kanuna günler,yıllar geçtikçe yeni takviyeler yapmaya devam etti.Bu gelişmeler
ülke içinde olan çalışmalardı.ABD,terörle mücadele de sadece ABD içinde
kalmadı.
George Bush, saldırıdan sonra ki günlerde
yaptığı açıklamalarda ‘’ Terörizme karşı savaş projemizi desteklemeyenler
terörist olarak görülecek ve saldırıya maruz kalacaktır.[47]
ABD,kendisine yapılan bu saldırının dünya medeniyet ülkelerini yapıldığını
belirtmekte ve bu süreçte gereken her neyse yapılacağını en yetkili ağızlardan
açıklıyordu.Burada şunu belirtmeden geçmemek gerekir ABD siyasetinde etkili
kişilerin ABD Başkanın Bush’a ‘ saldırılara hemen cevap verilmesi gerektiğini
telkinleriyle ifade etmesi önemli bir unsurdur..Hürriyet gazetesinin 15 Eylül
2001 tarihin de yaptığı haberde, Hillary Clinton’un ‘Terör Eyleminde Kanıt
Beklenmez ‘ tümcesi haberleştirilmiştir.[48]
Tüm bu gelişmeler ABD iç dinamizm olarak birlik oluşturduğu kanaatini doğurmaktır.Ülke
de bulunun iki parti Cumhuriyetçi ve Demokrat Parti’nin birlikte hareket ettiği
görülmektedir.11 Eylül saldırılarında ülkenin başında daha çok askeri
politikaları daha ön planda tutan Cumhuriyetçi Parti’den bir Başkan’ın olması
gelecek adına bir çok ipucunu da veriyordu.Geçmişte ki Afganistan
bombalanması,Saddam’ın Kuveyt’i işgali sırasında yapılan müdahaleler de göz
önüne alınırsa Afganistan’a bir müdahalenin kaçınılmaz olduğu görülecektir.
ABD Başkanı ,saldırılardan sonra bunun yeni
bir ‘’Haçlı Seferi’ olduğundan bahsetti. Daha sonra bu kavramı kullanmaktan
kaçındı.Yapılan saldırının İslam’la alakası olmadığını ABD, resmi düzeyde ilk
kez tescilliyordu.Müslümanların kimliklerinden dolayı ve ya dinlerinden dolayı
terörist olarak nitelendirmenin büyük yanlış olduğu belirtiliyordu.Bush’un ‘’Başörtülü kadınlar sokaklarda rahat
gezsinler,gözlerinde koktu olmasın.Güvenlik altındadır’’[49]
demesi dikkat çekici bir noktadır.Yalnız yetkili ağızlardan yapılan bu
açıklamalar topumda yeterince etkili olamamıştır.Ülke çapında Müslümanlara yönelik
baskılar ve saldırılar artmıştır.
Başkan Bush, 5 Şubat 2002’de yaptığı
Ulusun Durumu konuşmasında Kuzey
Kore, İran ve Irak’ı “Şer Ekseni”
adlandırdı.Bu ülkenin Dünya Ticaret Merkez’ine ve Pentagon’a yapılan saldırıları kınamadığını belirtti.Bu
ülkeleri teröre destek vermekle suçladı. Bush,yaptığı bu açıklama ile özellikle
Irak’ı hedef göstermesiyle beraber Washington’da Irak yönelik müdahale daha yüksek sesle
konuşulmaya başlanmıştır.ABD, BM nezdinde
de Irak’a yönelik müdahale yapılması için nabız
yokluyordu.[50]
ABD ,saldırıdan sonra ilk somut
tepkiyi Afganistan’da
Taliban’a karşı verdi.Burada Afganistan’ a yapılan
müdahaleye detaylı olarak girmemeye çalışacağız.Müdahalenin neden
yapıldığı,kime yapıldığı,etkisinin ve sonucunun ne olduğu hakkında bir sonuca varmak
temel dayanak noktamız olacaktır.ABD,Usame Bin Ladin’i anlatırken de
bahsettiğimiz üzere Ladin’in Taliban ve Molla Ömer ile ilişkisinin üst seviyede
olduğunu biliyordu.Alınan istihbaratlarda Usame Bin Ladin’in Taliban
yönetiminde olan Afganistan’da olduğu yönündeydi.ABD,Taliban’dan Usame Bin
Ladin’in kendilerini iade edilmesini aksi bir karar da ise gereken ne ise onun
yapılacağını belirtmekteydi.ABD, 1998 yılında artan El-Kaide terör olaylarından
sonra bu ülkede Kaide kamplarını bombalaması ABD’nin bu ülkeye tekrardan
müdahale etmekten kaçınmayacağını. göstergesidir.Molla Ömer,ABD’nin saldırıları
Usame Bin ladin’in yaptığını kanıtlarsa eğer Ladin’in teslim edileceğini
duyurmaktaydı. Usame Bin Ladin’in saldırılarla ilgisinin olmadığını ileri
sürmesi üzerine Taliban lideri Molla Ömer Usame Bin ladin’i iade etmedi. Taliban’a
yapılacak müdahalenin ayak sesleri duyulmaya başlanmıştı.ABD,Pakistan
yönetimine baskı yaparak,yapılacak askeri müdahalede destek olmasını ve Afgan
sınırı kapatması yönünde baskı uygulamaya başlamıştı.Afganistan’da içerisinde
Taliban ile büyük bir iktidar kavgası içerisinde bulunan Kuzey İttifak grubu
ABD en büyük destekçilerinden birisiydi.Bir NATO ülkesi olan ABD’ne NATO’’dan
da destek gelmişti. 11 Eylül’e kadar hiç kullanılmayan NATO 5.maddesinin[51]
eğer ABD talebi olursa kullanılabileceği belirtiliyordu.ABD ilk başlar da NATO
gücünü kullanmak istemese de daha sonra NATO ,Uluslararası Güvenlik Destek Gücü
( ISAF) adıyla görev aldı ve görevi günümüzde hala devam etmektedir.
ABD,yapılacak müdahale için çevre ülkelerden
üs edinme yoluna gitmeye çalışmaktadır.Bu süreçte ise Taliban yönetimi
tarafından ülkeye yapılacak herhangi bir müdahaleye karşı hazır olduklarını,korkmadıklarını
dair açıklamalar gelmekteydi..Taliban lideri Molla Ömer ,Cihad çağrısı yaparak
tabanını ve ülkeyi kontrol altına almaya çalışıyordu.Yalnız bunun pek etkili
olduğunu söylemek doğru bir tanım olmayabilir..Afganistan’a müdahale
ihtimalinin artması Afganistan’dan 1.5 milyona yakın insanın göç etmesine
sebebiyet verecekti.[52]
ABD’nin,baskılarına daha fazla
dayanamayan Pakistan lideri Pervaz
Müşerref ,Taliban’a Bin Ladin’in teslim
edilmesi için 3 günlük ültimatom verdi.Bu süre sonun da eğer Ladin teslim
edilmezse ABD’nin Afganistan’a askeri müdahalede bulunacağı belirtiliyordu. Bu
sürede ABD,Afganistan çevresindeki müttefik ülkelere yığınak yapmaya çoktan
başlamıştı.Basra Körfezi’ne donanmalarından bir kısmını gönderen Pentagon
müdahale için hazırlıklarını tüm hızıyla sürdürüyordu.Ve nihayet tarihler 7
Ekim 2001 tarihini gösterdiğinde adına ‘’Sonsuz Özgürlük Operasyonu’’adı
verilen hava saldırısı ile ABD ve İngiltere Afganistan’a müdahale etmeye
başlamıştı.Müdahaleden önce zaten Taliban’ın en büyük düşmanlarından biri olan
General Dostum kuvvetleri Taliban’a saldırmaya başlamıştı.Yapılan
saldırılar,resmi ağızlardan askeri odaklar olduğunu söylese de farklı iddialar
da vardı.Bunlardan bir kaçına değinmek faydalı olacaktır. 23 Ekim’de Çakor Kriz
köyünde 52 ölü. 22 Ekim’de Herat’ta vurulan bir hastanede 100’e yakın ölü. 11
Ekim Kadam köyünde ise 160 kişinin öldüğü belirtilmektedir.Bu saldırıda
ölenlerin sivil olduğu büyük harflerle uluslararası kamuoyunda dile
getirilmektedir.[53]
7 Aralık 2001’de Taliban güney
kalesi olan Kandahar’ı da kaybederek ülkenin kontrolünü pratikte Kuzey İttifakı
ve ABD’ye kaptırdı. Taliban bundan sonra Afganistan’da resmi olarak yönetimi ve
ülkenin idaresini kaybetmiştir.Lakin Sovyetlerle yapılan Afgan mücadelesinde
büyük bir direniş göstererek SSCB büyük hezimete uğratan Taliban günümüzde
2015’de bile Afganistan’da bazı bölgelerde hakimiyeti elinde tutmakta,ülkede
bombalı eylemlere girişiyor.ABD’nin Afganistan’a müdahalesinde büyük destek
veren Pakistan ise Taliban’ın düşmanlar listesine girmekte ve bu ülkede zaman
zaman Taliban’ın bombalı saldırılarına sahne olmaktadır.
Afganistan’la ilgili söylenecek bir çok unsur
daha var.Kuzey ittifak’ın Kabil’e kadar girmesinden.Daha müdahale başlamadan Taliban’a
saldırmasından,Kuzey İttifak ‘ı Generallerinden Raşid Dostum’un Taliban
üyelerine yaptığı işkencelere girmemiz konumuza saptıracaktır.[54]
Afganistan’la ilgili söylememiz
gereken son şeyler ise ülkenin pek iç acıcı bir durumda olmadığıdır.Ülke
Taliban yönetiminin gitmesinin ardından kaotik bir ortama adım atmıştır.Ülke
etnik yapı mozaiği olarak zengin bir tondadır.Bu da ülkede iç savaşların
yaşanmasına sebep olmaktadır.Ülkede var olan savaş ağaları çıkarları uğruna
çatışmaktan kaçınmamaktadır.Kuzey İttifak komutanları kendi aralarında fikir
ayrılığına düşmekte ve birbirlerini hain damgası vurabilecek düzeye
gelmektedir.Ülkede geçici başkan olan Hamid Karzai iç güvenliği sağlamakta
zorlanmakta ülkede soygun,tecavüz ve asayiş vakalarında artışlar yaşanmıştır.[55]Ülkede
kaotik ortamdan çıkış için ülkenin başına
Burhaneddin Rabbani’nin mi yoksa sürgünde ki Kral Muhammed Zahir Şah’ın mı geleceği bilinmiyordu.Ülke
kendini iç dinamikleri kaynayan bir kaotik ortamda bulmuştur.Burada en büyük
zararı gören Afgan halkıydı.Taliban’dan önceki Kuzey İttifakı’ndan ondan farkı
olmadıklarını biliyorlardı. Ne Usame Bin Ladin ne de Taliban onların ilgi
alanındaydı.Tek gerçek vardı Afganistan tekrardan savaşla,sefaletle,yoksullukla
karşı karşıya kalmıştır.
Afganistan’da Hamid Karzai başkanlığı
2014’e kadar sürdürmüştür.2001 yılında BM nezdinde ülkenin Taliban
tehlikesinden korunması için Uluslararası Güvenlik Destek Gücü (ISAF)
konuşlandırılmıştır.ISAF komutası 2003 yılında NATO’ya
devredilmiştir.Karzai’den sonra ülkenin başına Eşref Gani Ahmadzai
geçmiştir.ABD ise Barack Obama’nın göreve gelmesinden sonra yıllar içinde Afganistan’da
asker sayısını azaltma yoluna gitmektedir.[56]Ülke
şu an hali hazırda Amerikan ve ISAF kuvvetlerine ev sahipliği yapmaktadır.
3 .11
EYLÜL NEYİ DEĞİŞTİRDİ ?
Yapılan bu saldılar ABD ve
dünya üzerindeki bir çok ülkeyi ekonomik,siyasi,askeri,psikolojik olarak etkiledi.Dış
politikalar değişti,Avrasya ve Ortadoğu’ya hakim olma istekleri bu bölgelerde
kaotik bir ortam oluşmasına sebebiyet verdi.11 Eylül’den sonra Müslümanlara ve
İslamiyet’e yönelik nefret söylemleri artıp İslamofobi kendisinden iyice söz
ettirdi.Dünya üzerinde terör örgütlerinden bir çoğu 11 Eylül terör
saldırısından sonra El-Kaide bağlılığını ilan etti ve bu örgüt günümüzde bile
etkisini yüksek derecede hissettirmeye devam ettirmekte.Küreselleşme ve
kapitalist sistem tartışmaya açılmakta ve saldırıyı bu iki olgunun sebep olduğu
ileri sürülmekteydi.Dünya artık 11 Eylül 2001 ‘den öncesi gibi olamazdı.Örgüt
daha sonraları Madrid,İstanbul,Londra
saldırıları ile kendinden söz ettirmektedir.Tüm bunlar yaşanırken ABD,Saddam
liderliğinde olan Irak’a İngiltere Başbakan’ı Tony Blair desteğiyle Irak’ta
kimyasal silah var Saddam Hüseyin bunları kullanabilir iddaasıyla baskı
yapmakta Saddam’ın ülkeden çıkması için süre vermektedir. [57] Bu
süreçte dikkat edilmesi gereken bir husus ise ABD ve İngiltere’nin Irak’a
müdahale için BM ve NATO nezdinde gereken uluslar arası desteği ve kararı
çıkaramamasıdır.Lakin müdahale başladıktan sonra 22 Mayıs 2003’te kabul edilen 183 sayılı
karar ABD önderliğindeki kuvvetlerini Otorite olarak nitelemektedir.[58]Irakta
kimyasal silahlar olduğu ya da Saddam’ın El-Kaide militanlarına biyolojik silah
eğitimi verdiği kanıtlanamamıştı.[59] Ve nihayet 20 Mart 2003 günü sabahı ABD
Irak’a yıllarca etkisi sürecek askeri
operasyonu başlattı.Daha önce de ‘’Şer Ekseni ‘’ olarak adlandırdığı Kuzey Kore,İran
ve Irak üçlüsünden Irak işgale uğramıştı.[60]
Bağdat’ın işgal edildiği 9 Nisan 2003
günü ,Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, Suriye,İran ve Kuzey Kore’ye olup
bitenleri dikkatle izlemelerini önerdi.[61] ABD,yapılan
bu askeri müdahalede Irak’ı geri dönülemeyecek bir kaotik ortama
bırakmıştır.Ülkenin altyapı,üst yapı sistemleri çökmüş.Ülke terör örgütlerinin
ikametgahı haline dönmüştür.Ülkede Sünni ve Şii nüfus arasında mezhep savaşı
boyutuna ulaşacak düzeyde çatışmalar yaşanmaktadır.Ülkenin başkenti olan Bağdat
bombalı saldırılarla çoğu kez hedef olmaktadır.Ülke Kuzey’de özerklik alan
Kuzey Irak Özerk Yönetimi’nin doğuşuna şahit olmaktadır. Obama’nın başkan
olmasıyla değişen ABD politikası ile ABD askerleri kademeli olarak Irak’tan
çekilecekti.2011 Aralık ayında ABD
Irak’tan son askerlerini de
çekti.Sadece ABD konsolosluğunda 1600’e yakın
asker kaldı.[62]
Irak savaşın da 100 bin ıraklı ve 4.500 yakın ABD askeri öldü.Bazı kaynaklar
ise savaş sonrası oluşan kaotik ortamda 1 milyondan fazla Irak’lının öldüğünü
ileri sürmektedir.
ABD’nin önce Afganistan sonra Irak’a
müdahalesini birbirinden bağımsız ya da sadece terör temasıyla tartışmak,analiz
etmek bizim için yolun yanlış yola çıkması demektir.Orta Doğu ve Afroavrasya
yüzyıllardır medeniyetler arasında mücadeleye sahip olmaktadır.Geçmiş
yüzyıllarda İpek ve Baharat yollarının hakim olduğu bu coğrafyalar önemli
transit bir geçiş noktasıdır.Petrolün dünya üzerinde öneminin anlaşılmasından
sonra zengin yer altı kaynakları bulunun bu alanlar jeostratejik bir konumdan
adını daha fazla hissettirmektedir.Evet,ABD askeri,siyasi ve ekonomik yönden
simgesel olan büyük bir terör saldırısına maruz kalmıştır.Dünya ülkelerinin bir
çoğu ,BM,NATO olayı hemen ardından kınayıp ABD’ne desteklerini iletmişler.NATO
gerekirse 5.Madde’nin de işletileceğini ilan ediyor,İngiltere Başbakan’ı Tony
Blair ABD ile aynı tabanda buluşuyor ve en büyük destekçisi oluyordu.ABD,
Cumhuriyetçi Başkan George Bush yönetiminde bunun cevapsız kalamayacak bir
saldırı olduğunu belirtmekte,bunun yeni bir ‘HAÇLI SEFERİ’ olduğu gibi
talihsiz bir açıklama yapmaktadır.ABD,terörle sonuna kadar mücadele edileceğini
tüm dünyaya duyurmakta ve bu kararın karşısında olanlarında Teröristlerle aynı
konumda olacağını ve aynı tavrı göreceğini açık bir şekilde ilan etmektedir.Peki
bu terör nedir,kaynağı,tanımı nedir.Günümüzde bile Terör kavramı için ortak bir
kavram daha doğrusu ortak bir tepki
grubu kurulamamaktadır.Günümüzde Rusya,Suriye’de Esad rejimine karşı mücadele
eden ÖSO(Özgür Suriye ordusu)’nu terörist gruplar ilan ederken Türkiye ve
ABD’nin başını çektiği grup ÖSO’na destek vermektedir.Türkiye’de var olan PKK
terör örgütüne Batı menşeli yardımların yapıldığı dünya kamuoyun da
bilinmektedir.Terör gibi toplumu derinden vuran,toplumda derin psikolojik ve
sosyolojik yara açan olguda Dünya üzerinde kesin bir ortak mücadele grubundan
ne yazık ki bahsetmek zor gözüküyor.Bu durum da terörle mücadele ne yapılmalı
sorusu da havada kalıyor.ABD,Afganistan’da Taliban’a bombaladı lakin
Afganistan’da ki terör bitmedi aksine daha da arttı.Irak’a kimyasal silah var
iddaasıyla müdahale edildi,Saddam Hüseyin iktidarda uzaklaştırılarak
yargılandığı Özel Mahkeme’de hakkında idam ararı verildi.Karar,30 Aralık
2006’da infaz edilerek yerine getirildi.[63]Lakin
Irak,Saddam’dan sonra hedeflenen ‘ Demokratik,Özgürlükler’ ülkesi maalesef
olamadı.Dünya 11 Eylül’den sonra bir çok terör örgütlerine sahne oldu, Suriye
ve Irak’ta ortaya çıkan DAEŞ artık bir çok ülkeyi tehdit eder duruma geldi.2015
yılında Türkiye’de Suruç ve Ankara katliamını yapan DAEŞ aynı yılın Kasım ayında Fransa’nın başkentinde
Avrupa’nın ’11 EYLÜL’ü ‘ olarak
nitelendirilen 127 kişinin öldüğü katliamı gerçekleştirdi.[64]Terör,Yemen’de,Afganistan’da,Pakistan’da,Nijerya’da
ve dünyanın bir çok ülkesini etkisini artırarak devam ettirmektedir.Konumuzun
devamında’ 11Eylül neden oldu ‘ kısmında
bu konulara değinmeye çalışacağız.
11
Eylül’den sonra İslamofobik düşüncelerde fark edilir düzeyde bir artış
gerçekleştirildi.Müslümanların işyerlerine yönelik saldırılarda artış olduğu da
FBI raporlarına geçen istatistiklerden birisi. Amerika İslam İlişkileri Konseyi
Müslümanların ABD’nin nüfusunun % 2.3’nü oluşturduğunu ifade etmektedir.[65] İslamofobi’nin zirve yapması ise 2016 ABD
Başkanlık seçiminde Cumhuriyetçi parti’den Başkan Aday Adayı olan Donald
Trump’un açıklamalarıdır.Trump ; ‘’ Göçmen ya da turist olarak ülkeye girmek
isteyen Müslümanların ülkeye alınmaması gerektiğini ‘’ belirtti.[66]
Daha sonra Beyaz Saray bu üslubun kabul edilemeyeceğini,ABD’nin politikasının
böyle olmadığını ifade eden açıklamalar yapıldı.Başkan Aday adayının bu denli
büyük bir nefret söylemini benimsemesi ABD’de İslamiyet’e ve Müslümanlara bakış
açısını gösterir niteliktedir.Bunun yanı sıra ABD’ni İslam düşmanı olarak
nitelendirmek pek de doğru bir analiz olmayacaktır. 20 Ocak 2009’da ABD Başkanlık
seçimini kazanan Barrack Obama yaptığı konuşmada ‘ politikasının İslam
dünyasıyla köprüler kurmayı hedefleyeceğini ‘ ilan etti. 6 Nisan TBMM (Türkiye
Büyük Millet Meclisi)’de yaptığı konuşmada
‘Amerika Birleşik Devletleri,hiçbir zaman İslam’la savaşta
değildir,olmamıştır,olmayacaktır’.Açıklamasını yapmıştır.Daha sonra Mısır’ı
ziyaretinde Kahire Üniversitesinde ki konuşmasına ‘Esselamu aleyküm’ diye
başlaması bir çok şeyin değişeceğini gösteriyordu.Konuşmanın ilerisinde İslam
ve Müslümanlarla ilgi yaptığı konuşma çoğu kesim tarafından memnuniyet verici
bulundu.[67]
11 Eylül eylemleri sonrası
kapanan ve günler sonra açılan Amerikan Borsası Wall Street kendisini kısa
sürede toplayarak ABD’nin büyük bir ekonomi çöküntü yaşamamasına saldırıların
ekonomiye uzun dönemde bir etkisi olmadığını göstermektedir.O yıllarda dünya da
sanayi üretiminin %27’sinde söz payı olan ABD’nin,Dünya’nın en zengin 200
kişisinden 112’sinin ABD vatandaşı olması dikkat çeken ayrıntılardan birisidir..[68]Fortune
dergisinin her yıl açıkladığı dünyanın ilk 500 firmasında 2000 yılında çok
sayıda ABD şirketi olması ülkenin ekonomisi hakkında ne kadar güçlü olduğunun
göstergesidir.[69]Zaman
zaman Amerika’nın da ekonomik krizlerle karşılaştığını da belirtmek
gerekir.Lakin telafi etme gücü yüksek olduğu için bu ülkenin politikalarını
kökten etkilemiyordu. 11 Eylül’den önce Enron petrol şirketinin iflas
etmesi,2008 krizinde de ülkenin büyük şirketlerinden bazılarının iflas etmesi
ülkeyi etkilese de savunma politikaları değiştirmemiştir.Savunma sanayisinde
dünyada en çok yatırımı ayıran ülkelerden biri hatta lideri olan ABD ,saldırılardan
sonra yeni savunma yatırımları,eylem planları hazırlamıştır.Afganistan’a,ırak’a
yapılan müdahaleler milyarlarca dolara mal olmuştur.Tarihler 13 aralık 2001
gösterdiğinde ABD Başkanı George Bush, SSCB ve ABD devletleri arasında 1972 yılında imzalanan Anti Balistik Füze
Anlaşması’ndan çekildiğini açıklamaktadır.[70]Bush,bu
kararını BFA’nın ABD’nin savunma ihtiyaçlarını karşılamadığını belirterek terör
saldırılarına karşılık füze sistemlerini kurmaları gerektiğini sebep
göstermektedir.[71]
ABD,saldırılardan sonra askeri ve savunma yatırımlarına hız kesmeden devam
etmektedir.
11 Eylül’den sonra ABD’nin Afganistan’a
müdahalesi bir çok tartışmayı da beraberinde getirdi.ABD’nin savaş suçu
işlediği,tutukladığı militanlara işkenceler yaptıkları,Uluslararası İnsan Hakları
kurallarına uymadığını ileri sürülmektedir.Bu konu da en çok vurgulanan ise
ABD’nin Küba’daki askeri üssü Guantanamo’da bulunan kampı.Bu konuda en dikkat
çekici açıklamayı ABD’nin Eski Başkanı Jimmy Carter
yapmıştır.Carter,Guantanamo’da insanların ne ile suçlandığını bilmediğini,aile
ve avukatlarıyla görüştürülmediğini ileri sürmektedir.Uluslararası Af Örgütü’ne
göre de ABD birlikleri Irak’ta insan haklarını ihlal etmektedir. [72]
Sivil toplum Kuruluşları ABD ve Kuzey İttifak’ın Afganistan’da Cenevre
Sözleşmesine uyması yönünde çağrılarda bulunmaktaydı.Uluslararası Kızılhaç
Örgütün’ün yaptığı açıklaması buna uyulmadığını gösteriyordu.[73]ABD,Cenevre
kurallarının EL-Kaide militanları için öne sürülemeyeceğini
belirtmekteydi.Taliban ise resmi bir yönetim olduğundan Cenevre Sözleşmesinin
kurallarına uyulması gerekiyordu[74].Yapılan
araştırmalarda Taliban’a Cenevre Sözleşmesinin uygulanmadığını Taliban
militanların yakalanan bir kısmının da Guantanamo’ya götürüldüğü iddaa
ediliyordu.
Dünya bugün değişen
rejimler,halk ayaklanmalarından doğan Arap Baharı ve Orta Doğu’daki iç
savaşlara sahne olmaktadır.Terör kimi zaman örgüt kimi zaman devlet eliyle varlığını
daha da güçlendirerek devam ettirmektedir.
4.ABD’NİN POLİTİKASI
Saldırılardan
sonra ABD’nin verdiği tepkiyi,attığı adımları anlamak için ABD’nin
politikasının ne olduğu o dönemde ki ABD’nin Başkanı olan Cumhuriyetçi
Parti’den seçilmiş George Bush’un politik zihniyetini bilmeden doğru analiz
yapmak zordur.
ABD’de
Başkan en önemli bir konumda bulunmaktadır. Başkan yapılacak yasaları
belirlemede,dış politika kararlarında etkili olmaktadır.Bunun yanı sırada
Başkan silahlı kuvvetlerinde Başkomutan’ıdır.Savaş kararı verme yetkisi
Kongreye rapor sunulması sşartıyla Başkan’a aittir..Başkan tamamen denetimsiz
değildir.Başkan birbirlerini dengeleyen bir unsur olan Kongre ile uyumlu
çalışmaktadır. [75]
Ülkede bulunan iki siyasi parti Demokrat ve Cumhuriyetçi Parti ülkede
başkanlık seçiminde yarışır.Bu iki partinin siyasi ve ekonomik politikaları
birbiriyle farklılık göstermektedir.Ülke 11 Eylül saldırılardan önce seçilen Başkan Bush ile
saldırılara tanık olmuştur.Ülkenin başında Cumhuriyetçi Parti’den bir Başkan’ın
olması verilecek tepkinin ne türlü olacağı hakkında bilgi vermektedir.George
Bush,2004 yılında ikince kez Başkan seçilerek görevine 2008 yılındaki Başkan seçimlerine kadar devam ettirmiştir.2008’de
ülkenin başına Demokrat Parti’nin adayı Barack Huseyin Obama
geçmiştir.Obama’nın bir siyahi ve Müslüman kökenli bir aileden olması ABD ‘de
Başkan seçiminde bir geleneğin sona erdiğini gösteriyordu.[76] Amerika’da siyasal karar alma
sürecinde lobiler ve baskı grupları da etkilidir.
Dünya
için bir dönüm noktası olan 11 Eylül ABD’nin müdahaleci bir politika izlemesine
yol açmıştır.Burada bizim öncelikle bahsetmemiz gereken Wiiliam Kristol ve
Robert Kagan’ın kurduğu ‘’Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi’ adlı
baskı grubudur.Bu grupta da ülkenin önde gelen
isimleri,zenginleri,siyasetçileri buluşmuştu.Bush’tan önceki yönetim olan Bill
Clinton’ın yerine ABD’nin hegemonik gücünü koruyacak bir Cumhuriyetçi Adayı
yapmaktır.Clinton yönetimini eleştirmek için ‘’İlkeler Bildirgesi’’n
açıklamışlar ve açıklamada Bill Clinton’nı son derece sert bir şekilde
eleştirmişlerdir.Bildiride,ABD’nin askeri yatırımlar da dış politikada geçmişin
ekmeğini yediğini belirtmekte beraber Amerikan çıkarlarının savunulmadığı ifade
edilmektedir.Amerika çıkarı için neyse onu yapmalıdır tezini savunan üyeler
daha çok savunmaya yönelik politikaları önermekte ve kabul etmektedirler.[77] Bu
bildiriden 2 sene sonraki seçimleri
Cumhuriyetçi Aday George Bush’un kazanmasıyla beraber İlkeler Bildirgesi Amerikan’ın politika görüşü
haline gelmiştir.Bu metinde olanların bir çoğu Cumhuriyetçi hükümette kendine
yer buldu.
ABD ,çıkarları doğrultusunda
askeri müdahale gerekirse çekinmeden müdahale edecek bir politik görüşe
sahiptir.11 Eylül’den sonra bu görüş kendine daha fazla yer bulmuştur.ABD’nin
çıkarları ise değişen jeo-stratejik yapıda değişken bir hal alabilir.Temelde
Orta Doğu ve Avrasya’da bulunan zengin yer altı kaynakları tutma politikasını
tutan ABD dünyanın birçok kısmında varlığını hissettirmektedir.Genellikle
ittifak kurarak bölgede destek bulma politikası vardır.Orta Doğu’da en büyük
müttefiklerinin başında İsrail,Türkiye,Katar,BAE(Birleşik Arap Emirlikleri)
gelmektedir.Avrasya’da ise Rusya,Kuzey Kore ve Çin’in egemenliğine karşı Türki
Cumhuriyetlerle,Pakistan’la yakın ilişkide bulunan ABD, Uzak Doğu’da Güney Kore
ve Japonya’yı müttefiği olarak kabul etmektedir.Dünya üzerine yayılmış sanayi
şirketleri ülkelerin ekonomisinde baskı
yapma gücüne sahip ABD,gelişen savunma sanayisi ile Dünya’ya silah ihraç
etmektedir.Büyük petrol şirketleri ve doğalgaz firmaları ile Petrol piyasasında
belirleyici gücü yüksek konumda olan ABD Orta Doğu ve Avrasya’yı ulusal
çıkarları olarak görmekte ve bu yönde politikalar izlemektedir.
5.11 EYLÜL NEDEN OLDU ?
Amerikalı
Akademisyen Francis Fukuyama 1992
yılında yayınladığı ‘’ Tarihin Sonu’’ geldiğini
ileri sürmekte.Dünyanın artık liberal yapıyı kabullendiğini bunun devam
edeceğini vurgulamaktadır.11 Eylül saldırılarından sonra Ahmet Davutoğlu bu
olaylarla birlikte Fukuyama’nın tezinin çürüdüğünü Dünya’nın 21.yüzyılda artık değiştiğini söylemektedir.[78] Önceden de vurguladığımız üzere Dünya artık
11 Eylül 2001 sabahından sonra yeni bir yüzyıla uyanmıştır.Peki yapılan bu
saldırının hedefi neydi.Neyi amaçlıyordu.Kime ve neye karşı yapılmış bir
saldırıydı.Sadece ABD’nin evine yapılmış saldırıdan öte bir anlam taşımıyor
muydu.Yapılan bu eylem çok yönlü bir tepkinin ürünüydü.Afgan
Cihadından,İsrail’in Filistin üzerinde ki işgalinden,ABD’nin uyguladığı Orta
Doğu politikalarından ve gelişen ekonomik kapital sistemin küreselleşmesinden
doğan bir sıkıntının dışa vurumuydu.
Dünya,SSCB’nin ve Berlin Duvarı’nın
yıkılmasıyla Soğuk Savaş’ın bittiğini ilan etmekteydi.Artık iki kutuplu sistem
yerini Süper Güç ABD’ne bırakmıştı.Sistem artık tek kutupluydu.Süper güç ABD
dünyada güç dengesinde karşısında dengeleyici bir güç olmadığından Orta Doğu ve
Avrasya üzerinde çıkarları doğrultusunda politkasını
gerçekleştirmekteydi.Körfez savaşı süresinde Irak’ı desteklemesi ,sonrasında
Kuveyt işgalinde Irak’a askeri müdahalelerde bulunması örnek
gösterilebilir.Gelişen kapital sistem Dünya üzerinde yoksul ülke sayısını
arttırmakta, zengin ve yoksul arasında ki uçurumu açmaktadır.1998 verilerine
göre Dünyanın en zengin 200 kişinin toplam serveti dünya nüfusunun %41’inin gelirine eşitti.[79]2001
öncesi Dünya üzerinde yoksul ülke sayısı günden güne artmaktadır.Günümüzde ise
bu tablonun düzeldiğini söylemek yanlış olacaktır. ABD,dünya nüfusunun 2000
yıllarında %4.5’ni oluştururken dünya
üretiminin %30’unu yapmaktaydı. [80] Ve
bunun yanında Dünya sanayi üretiminin büyük kısmının büyük firmaların elinde olması Dünya üzerinde
kutuplaşmayı artırmaya yol açıyordu.Dünya,yoksul-zengin olarak
ayrılıyordu.Geçmişten,günümüze gelen sömürgeci zihniyetin devam etmesi de Dünya
üzerindeki bir kesimin,bir kesime düşman olarak bakmasına sebep olmaktadır.El-Kaide
aslında İkiz Kuleleri vurarak Dünya üzerindeki bu liberal ekonomik sistemi
hedeflediğini belirtmekteydi.Saldırı fiilen ABD’ne yapılmış olsa da görünenin
arkasındaki sebep Dünya üzerindeki var olan ekonomik
sistemdir.ABD,şirketlerinin Orta Doğu’da petrol rezervlerin de büyük payı
olması ABD’nin bu coğrafyaya daha da önem vermesine sebep olmaktadır.Suudi
Arabistan’lı olan Usame Bin Ladin’in hayatını anlattığımız ilk bölümlerde de
değindiğimiz üzere Ladin,kutsal topraklarda Amerikan Kuvvetlerinin olmamasını
gerektiğini belirtmiştir.ABD,kuvvetlerin Hicaz yarım adasına gelmesiyle beraber
Suudi Arabistan ve ABD’ye savaş açmıştır.Suudi Arabistan’da ki Riyad ‘da ki
eylemde Ladin’in harekete geçtiğini gösteriyordu.ABD,bugün de ekonomik
çıkarları doğrultusunda müdahale etmekten kaçınmamaktadır.Az önce de
belirttiğimiz üzere SSCB’nin yıkılması üzerine çift kutuplu sistem yerine Tek
kutuplu sisteme bırakmıştır.Bunu birçok Liberal ekonominin zaferi olarak
söylemektedir.Francis Fukuyama’da ‘Tarihin Sonu’ tezin de bunun liberal
sistemin zaferi olduğunu artık bunun böyle devam edeceğini
vurgulamaktadır.Küreselleşen dünya ve ekonomi de gözlerden kaçırılan en önemli nokta
terörizmdi.11 Eylül ile Dünya Tarihinin Sonunun gelmediğini gördü.ABD’nin
karşısında belki SSCB gibi dengeleyici bir güç yoktu lakin ABD’ni kalbinden
vuracak bir güce sahip olan El-Kaide terör örgütü vardı.Sivilleri hedef
alan,sansasyonel eylemler yapan ve en önemlisi belli bir merkezi olmayan her an
her yerde eylem yapabilecek asimetrik güç olarak nitelendireceğimiz tehlikeyle
Dünya ve ABD karşı karşıya kalmıştır.Liberal ekonomi yıkılmadı lakin kendisini
son derece sorgulanabilir bir hale getirmişti.Güney ülkeleri yani az gelişmeler
ülkelerde Kuzey’e yönelik bir düşmanlık birikimi vardı.Eylem dünya üzerinde
birçok ülke tarafından kınansa da The New York Times’in olaylardan sonra
yaptığı ‘’Arap Devletlerinden Kınama,ama
Caddeler de Farklı Eğilimler’’ [81]başlıklı
haberi dikkat çekici bir husustur.Liberal ekonominin,zenginin daha
zengin,yoksulu daha yoksul yapan bu sistemin El-Kaide ve terör örgütlerine
yararı ise militan teminin de en önemli kozlarından birisi olması.Militanların,yüksek
bir kısmının yoksul ülkelerden olması bu tezi destekler niteliktedir.
ABD, bahsettiğimiz üzere
çıkarları doğrultusun da çıkarlarına ters düşen ülkeye müdahale etmekten
çekinmeyen bir politika izlemektedir.Bu müdahaleler Terör örgütünün enformasyon
yönetiminde en önemli kaynaklarından biri olmaktadır.ABD’nin Hicaz’a asker
göndermesi yukarıda da bahsettiğimiz üzere Usame Bin Ladin’in en çok kullandığı
verilerden birisidir.ABD’nin aleyhine kullanılan en önemli konulardan biride Bill
Clinton’ın Başkanlığı döneminde Sudan’ı bombalamasıdır.Bu bombalamada Sudan’ın
tek ilaç fabrikası hedef alınmıştı.Ülkenin bir çok aşısını,ilacını üreten bir
ilaç fabrikasının hangi amaçla vurulduğu bilinmemekteydi.Sudan,daha sonralar
Arap Birliği’nin desteğiyle BM nezdinden araştırma yapılmasını istese de ABD bu
başvuruyu bloke etti.ABD’nin bu tavrının,Usame Bin Ladin uzun röportajlarında dile getirmesi bölge üzerinde hakimiyet gücünü artırıyordu.[82]
11 Eylül’den sonra Irak’a,Afganistan’a
müdahalelerinde, Arap Baharı süresinde uyguladığı politikalar ABD’ne karşı
özellikle Orta Doğu ülkelerinde düşmanca duyguların birikmesine sebep olmaktadır.
Örgütün,eylemi yaparken ileri
sürdüğü bir başka nokta ise Filistin
meselesi.ABD’nin Filistin’i işgal eden İsrail’e destek verdiğini bu desteği
geri çekmesi gerektiğini belirtmektedir.Bu konu da günümüzde de devam eden
istek İsrail’in BM’nin 1967 tarihli ve
242 sayılı kararında belirlenen sınırları kabul etmesidir.[83]Örgütün
Amerika’ya karşı hedefleri açıktı.Bunlardan Filistin,Irak ve Hicaz’ın üzerinde
ki baskının kaldırılması gerektiğini ve bu hedefe ulaşmak için her türlü yolu deneyeceklerini
belirtiyorlardı.[84]Bunun
yanı sıra Balkanlarda ki Sırpların yaptığı sistematik soykırıma da tepki
gösteren El-Kaide’nin bu bölgelerden de eleman temini sağladığı bilinmektedir.
Genel olarak, 11 Eylül saldırıları Dünya
üzerinde var olan dengesizliğin sonucu özellikle gelişen ve küreselleşen
ekonomiye yönelik yapılmış bir terör eylemi niteliğindedir.Küreselleşen
ekonominin yanı sıra 11 Eylül’den sonra şiddet ve terörizmde Küreselleşerek
Dünya’da adından daha çok söz ettirmeye başlamıştır.Irak ve Afganistan
müdahaleleri dünya için daha da kaotik bir ortama zemin hazırlamıştır.Özellikle
Irak’taki Ebu Gureyb’de mahkumlara yapılan insanlık dışı davranışların ABD
karşı büyük bir anti-pati oluşturduğu gerçeği gözden kaçırılmamalıdır.[85]Terörle
mücadele için yapılan operasyonlar ve İnsan Haklarına aykırı davranışlar terörü
azaltmak yerine daha çok artırmıştır.
6.
AVRASYA VE ORTADOĞU
Orta
Doğu ve Avrasya Dünya üzerindeki önemli coğrafi noktalardan birisidir.Tarih
boyunca bu bölgelerinin hakimiyet altına almak için İmparatorluklar,Devletler
savaşlardan kaçınmamıştır.Soğuk savaş öncesi SSCB-ABD arasında geçen bu
mücadele,SSCB’nin yıkılmasından sonra Rusya ve ABD arasında mücadeleye sahne
olmaktadır.Bu bölgede devletler ile müttefik kurmaya çalışan iki ülke çıkarlarını
bu bölgelerde görmektedirler.ABD’nin,BOP(Büyük Orta Doğu Projesi) adlı bir
çalışması da olması dikkat çekici bir husustur.Afganistan’ın ve Irak’ın Orta
Doğu’da bulunmasından ötürü bu noktaların stratejik önemine vurgu yapmak
çalışma açısından önemli bir yer teşkil etmektedir.Avrasya noktasında ise
Afganistan’ın Avrasya yakın olması ve bu bölgede
Hindistan’a,Pakistan’a,İran’a,Çin’e sınırı olması önemli hale getirmektedir.
Orta Doğu, batıda Mısır,kuzeyde Türkiye ve
İran’ın yer adlığı ,doğuda yine Umman Körfezi’ne,güneyde ise Aden Körfezi ve
Yemen’i içine alan bölge olarak tanımlanmaktadır.[86] Bölge
etnik ve kültürel olarak çok sayıda farklılık göstermektedir.Bu bölge tarih
boyunca mücadelelerin çok sık gerçekleştirdiği coğrafi bir alandır.Peki Orta
Doğu neden bu kadar öenmlidir.ABD,ulusal çıkarlarını neden bu bölgede görmekte
ve gerektiğinde müdahale kaçınmamaktadır.Orta Doğu için ilk başta söylememiz
gereken en önemli unsur zengin yer altı kaynaklarıdır.Bu bölge Dünya üzerinde
petrol rezervlerinin %50 sini,doğalgaz rezervlerinin % 40’ını oluşturmaktadır.Orta
Doğu Bölgesi’ne Kafkasya’yı katarsak bu oranların yaklaşık % 10 artığı
bilinmektedir.[87]Yer
altı zenginliğinin bu kadar önemli olması ve Avrupa’ya petrol ve doğalgazın
taşınmasında önemli transit geçiş noktalardan birisi olduğundan bölge
jeo-stratejik bir konumdadır. Üstünde İstanbul,Çanakkale,Hürmüz,Bab-ül
Mendep,Cebelitarık gibi önemli boğazlar bu bölgededir.Bunun yanı sıra
Kızıldınız ve Akdeniz’i birbirine bağlayan Süveyş Kanalı’da bu bölgededir.Günümüzde
önemli petrol boru hattı projelerinin gerçekleştirilmeye devam edildiği bölgede
Avrupa ve ABD menşeli firma sayısı oldukça fazladır.ABD,için Ortadoğu
vazgeçilmez bir stratejik noktadır.
Rus sosyal tarihçi Andrey Furvon
Avrasya’nın sınırlarını çizerken Mackinder’in terminolojisinde olan Heartland’ı
kullanarak açıklamaktadır.Avrasya’nın iki parçadan oluştuğunu, merkezinde
Heartland’ın olduğunu,diğer parçasında ise Avrasya Rimland2ını olduğunu
belirtmektedir.Furvon Heartland’ı Moğolistan,Güney Sibirya,Çinin Uygur
Bölgeleri ve Tibet’in bir kısmı ,Kazakistan,Kırgızistan,Özbekistan,Türkmenistan,Tacikistan,Güney
Urallar’dan Kara Deniz’e kadar olan bozkırlar ve Afganistan’ın kuzey kısımları
olarak göstermektedir.[88]Geniş
bir coğrafi alana yayılmış olan Avrasya,dünya üzerindeki yer altı zenginliği ve
transit geçiş noktalarının önemli olmasından ötürü stratejik bir noktadır.Eski
İpek Yolu ve Baharat yolunun geçtiği bu bölgenin hakimiyeti için tarihte bir
çok kez büyük mücadelelere ve savaşa başvurulmuştur. Dünyada ki petrol rezervinin
%20 sini,Doğalgaz rezervlerinin ise % 31,2’sini oluşturan bu bölge dünya enerji
piyasası için önemli bir noktadadır.[89]Rusya
ve ABD’nin çıkar çatışması yaşadığı bu bölge jeo-stratejik konumunu devam
ettirmektedir.ABD’nin Afganistan müdahalesinin Avrasya’da ki çıkarlarıyla
bağımsız olduğunu söylemek doğru bir analiz olmayacaktır.ABD,bu bölgede Türki
Cumhuriyetlerin bir çoğu,Hindistan ve Pakistan’ın müttefiklik yaparak söz
sahibi olmak istemektedir.
SONUÇ
SSCB’in Afganistan’ı işgali ile
bölgede bir çok dengenin değişmesi ABD’nin çıkarlarına aykırı bir durum
oluşturmakta.ABD,çift kutuplu istemde bir savaşa girmenin özelliklede nükleer
silah kullanılma ihtimalinin yüksek olduğu bir 3.Dünya Savaşı’ndan
kaçınmıştır.Ülkenin Orta Doğu ve Avrasya üzerindeki çıkarlarını korumak üzere
SSCB’ne fiili bir savaş ilan etmektense Afganistan’da savaşmak üzere Afgan ve
Müslüman gruplara yardım etmeği daha cazip yol görerek o yönde bir politika
izlemiştir.Afgan Cihadın’da büyük destek verdiği askeri,istihbarat ve casusluk
eğitimi verdiği gruplara yüksek miktarda da mali destek sağlamıştır.Bu gruplar
arasında Usame Bin Ladin’de vardı.ABD’nin
SSCB karşı en önemli kozlarından birisi olan Usame Bin Ladin Afgan Cihadın’da
ABD’nin desteğiyle büyük bir popülarite kazanmaktaydı.Zengin bir aileden olan
Usame Bin Ladin,bu mal varlığını da kullanarak Afgan Cihadın’da kendinden söz
ettirmekteydi.Afgan Cihadı’nın bitmesi üzerine Arabistan’a dönen Ladin,
Amerikan karşıtı bir politika izlemeye başladı.Afgan Cihadında temelini attığı
El-kaide’yi daha sonra ki yıllarda fiilen kuran Ladin ,ABD’ne karşı eylemler
yapmaya başlamıştır.Temelde Vehhabilik mezhebini benimseyen El-kaide Terör
örgütü,cihad kavramını kullanarak ABD ve Avrupa’ya karşı mücadelesinde eleman
temini sağlamakta zorlanmıyordu.Ekonomik olarak kendi şahsi serveti ve dünyanın
bir çok yerinden zenginlerden bağış alan El-Kaide Terör örgütü finansman
yönünden bir sıkıntı yaşamamaktadır.Yapılanması hücre sistemiyle olan El-Kaide
eylemini bu hücreler aracılığıyla yapmaktadır.Adından bir çok eylemde söz
ettiren örgüt 11 Eylül İkiz Kulelere
yapılan kamikaze saldırısı,Londra,Madrid,İstanbul’a yapılan bombalı eylemlerle
asimetrik güç olarak varlığını hissettirmektedir.
Çalışmamızın ilk bölümünde
11 Eylül gibi büyük bir eylemi yapacak güçte olan örgütünün ne
olduğu,neyi amaçladığını,nasıl kurulduğunu açıklama yoluna gitmeye
çalıştık.Birinci bölümde üzerinde de durduğumuz bir konu olan örgütün lideri
Usame Bin Ladin’dir.Ladin’in geçmişi,görüşü,serveti üzerinde ki
çalışmalarımızda Ladin’in zengin bir aileden geldiğini,hocası olan Abdullah
Azzam’ın kendisini nasıl etkilediğini,Afgan Cihadı’nda ABD ile birlikte
çalışmasını ve Afgan Cihadın’da önemli görevler aldığını belirtmiştik.Genel
olarak El-Kaide halife devleti kurmak
için ABD ve ABD’ne destek olan Müslümanlar Devleti düşmanı olarak
benimsemiştir.ABD’nin Müslüman ülkelerden çıkmasını,İsrail’in Filistin’i
işgalden vazgeçmesi gerektiğini belirtmektedirler.
Amerika, 11 Eylül sabahı New York’ta ki Dünya
Ticaret Merkezi’nde ki İkiz Kulelere ve Pentagona yapılan kamikaze saldırıları
ile sarsıldı.Saldırı,o güne kadar denenmemiş yolcu uçakları ile
yapılmaktaydı.Kaçırılan yolcu uçaklardan ikisi İkiz kuleleri,birisi Pentagon’u
hedef almıştı.Bir diğer uçak ise Pensilvanya yakınlarında düşmüştü.Ülke
içerisinde aynı gün bir çok noktada bombalı araçlar ile eylemler yapılmakta ABD
,2.Dünya savaşı öncesi Japonya’nın Pearl Habor saldırısından bu yana ilk kez
böyle bir saldırıya şahit olmaktadır.Yapılan bu saldırı Dünya tarihinin dönüm
noktalarından biri kabul edilir çoğu kesim tarafından da 21.Yüzyılın gerçek
başlangıç tarihi idi.11 Eylül saldırıları ile ABD ekonomik simgesi olan Dünya
Ticaret Merkezi ve siyasi ve askeri simge olan Pentagon’a yapılan saldırılar
ile vurulmuştur.DTM’ne yapılan saldırı dünyada ekonomik sisteme ve
küreselleşmeyi hedeflediğini,Pentagon’da ise ABD’nin Dünya üzerindeki askeri
politikaları hedef alınmıştır.11 Eylül Saldırılardan sonra ABD bir çok yaptırım
kararı almış,Vatanseverlik Yasası çıkarmış,ülkeye giriş çıkışta kontrolü
artırmıştır.Orta Doğu’da karakol görevi gören donanma sayısında da artışa giden
ABD ilk müdahalesini Afganistan’da ki Taliban rejimine yapmıştır.’Şer Ekseni ‘
olarak nitelendirdiği ülkelerden biri olan Irak’a da 2003 yılında müdahale
etmiştir.2001 yılında Afganistan’a müdahalesinde Taliban yıkılırken,2003 Irak
müdahalesinde Saddam Hüseyin yıkılmıştır.ABD,terörle mücadeleye ara verilmeden
devam edileceğini,bu konu da teröre destek veren ülkelerinde aynı statüde
değerlendireceğini belirtmekteydi.ABD’nin Afganistan’a ve Irak’a müdahalesinde
İnsan Hakları ve 1952 Cenevre Sözleşmesine uymadığı uluslar arası kamuoyunda
yüksek sesle dile getirilmektedir.Özellikle Irak’a müdahalesinde bu durum daha
da endişe verici bir noktada dikkatleri üzerine çekmekteydi.Irak’a müdahale
etme amacı olan gösterilen Kimyasal silahların daha sonraları Irak’ın bu
silahlara sahip olmadığı anlaşılınca hedefin başka olduğu anlaşıldı.Amacın
Körfez Krizinden bu yana yıkılmak istenen Saddam olduğu yıllar süre
anlaşılmıştır.Afganistan ve Irak büyük insan hakları ihlaline sahne olmuş ve
bölünmüş bir ülke haline gelmiştir.Günümüzde Afganistan’da Taliban tehlikesini
hala sürdürmekle beraber ISAF kuvvetleri de günümüzde de Afganistan’da
bulunmaktadır.ırak ise mezhep savaşlarının yaşadığı,Kuzeyinde özerk bir
yönetimin olduğu ülke haline gelmiştir.
ABD,dış politikasını çıkarlarını
korumak felsefesine göre dizayn etmiş,gerekirse müdahale etmekten kaçınmayacak
bir yapıya sahiptir.Saldırılar sırasında ülkenin Başkanının George Bush,Dışişleri Bakan’ın Colin Powell
olması verilecek tepkinin ne düzeyde olacağını tahmin edilmesini
kolaylaştırmaktadır.Bunun sebebi ise ülkenin yönetimini elinde tutan Cumhuriyetçi
parti’nin savunma ve askeri politikaları desteklemektir.ABD,ülkesinin
çıkarlarını Orta Doğu ve Avrasya’da görmektedir.Orta Doğu ve Avrasya , zengin
doğalgaz ve petrol rezervlerinin büyük bir kısmını elinde
bulundurmaktadır.Dünya enerji piyasasının atar damarı olan bu bölgenin
hakimiyeti en önemli önceliktir.Petrol ve doğalgazın Avrupa’ya taşınmasında
stratejik bir konumda olan bu bölgenin hakimiyetinde tutan ülkenin ve ya ülkelerin
Dünya üzerinde ki siyasette söz hakkı daha da artmaktadır.ABD etiketli bir çok
petrol firmasının bu bölgede aktif faaliyet göstermesi ABD’nin bu bölgeye yönelik
ilgisini daha da çok artırmaktadır.Ortadoğu’da genel olarak kontrolü elinde
bulunduran ABD’nin bu bölgedeki en önemli rakiplerinden biri İran’dır.Avrasya
genelinde hakimiyeti sağlama noktasında Rusya ile mücadele etmektedir.kendisini
SSCB’nin devamı olarak kabul eden Rusya ,Kafkasya ve Türki Cumhuriyetler
üzerinde baskı kurmaya çalışmaktadır.Önce Gürcistan,sonra Ukrayna ile yaşadığı
krizde NATO’nun ve AB’nin ambargo uygulamaktan başka bir şey yapamaması
Rusya’nın eline güçlendirmektedir.Kafkasya’da Azerbaycan’a karşı Ermenistan’ı
da destekleyerek söz sahibi olan Rusya Amerika’nın bu bölgedeki en önemli
rakibidir.Rusya Suriye’de 2011 yılından beri süregelen iç savaş da Beşar Esad’ı
destekleyerek Orta Doğu’da söz sahibi olma yoluna gitmektedir.SSCB’nin ‘’sıcak
denizlere inme’’ politikasını devam ettirmektedir.ABD,terörle mücadele
amacıyla beraber Orta Doğu ve Avrasya’da söz sahibi olma politikasını devam
ettirmektedir.
Dünya,2001’den sonra asimetrik
güçlerin artığı,ülkelerin kendini güvende hissetmediği özelliklede Avrupa ve
ABD’nin olduğu bir konjektüre bürünmüştür.Ekonomi tüm hızıyla küreselleşmekte
bunun yanı sıra da şiddet ve terörde küreselleşmektedir.Avrupa,terörle
mücadelede ABD’ne destek olmaktadır.Bu
ülkelerin başında ise İngiltere,Fransa ve Almanya gelmektedir.17 Aralık 2010’da
bir üniversite öğrencisi ve seyyar satıcı olan Muhammed Buazizi’nin siyasi
baskıya ve ekonomik dengesizliğini protesto olarak Tunus’un Sidi Bu Zeyd
kentinde kendini yakmasıyla beraber başlayan olaylarla Arap Dünyası bir
ayaklanmayla karşı karşıya kalmıştır.Libya’da Kaddafi devri sonra ererken,Mısır’da
Hüsnü Mübarek dönemi de Mısır’da kapanıyordu.Mısır,daha sonraları tekrardan bir
darbeye tanıklık ediyordu.Abdülfettah El Sisi yönetiminde ki cunta Mısır’ın
seçilmiş ilk Cumhurbaşkan’ı Mursi’yi görevden alıyordu.Cunta,Mısır İhvan’ın dan
bir çok kişi hakkında idam kararı çıkarmıştır.İdam kararı çıkanlar arasında
Mursi’de vardır.Arap Baharı Ürdün’e,Suriye’ye, ve bir çok Arap ülkesine
yayılmıştır.Arap Baharı yaşayan Suriye’de rejimi elinde tutan Esad’ın yönetimi
terk etmemesi üzerine ülke 2011 yılından bu yana bir iç savaşa tanıklık
etmektedir. 250.00 binden fazla insanın hayatını kaybettiği Suriye’de savaş
devam etmektedir.Kaddafi’den sonra Libya ise eski günleri arar niteliktedir
ülke bir iç savaşa eşlik etmektedir.Suriye’de ortaya çıkan DAEŞ terör örgütü
ise belli bir alanda hakimiyet kurmayı başarmıştır.Dünyanın en kaliteli petrol rezervlerini
barındıran Musul’u elinde tutan DAEŞ bir çok ülke adına tehlike
oluşturmaktadır.Türkiye,Fransa ve ABD’nin California eyaletinde eylemlerde
bulunmuştur.Örgüt,teknoloji üst düzeyde kullanmaktadır.Dünya 11 Eylül sonrası
terörün,kaosun daha da arttığı bir konuma gelmiştir.Afganistan’da Taliban
toplanırken,Irak ve Suriye’de DAEŞ,Türkiye’de PKK adından daha çok söz
ettirmektedir.
Terörle mücadele de en önemli olgu
terörün ideolojik tabanını,felsefi boyutunu çürütmektir.Bugün operasyonlarda 10
teröristi etkisiz hale getirseniz bile felsefi boyutu zarar almadıysa eleman
temininde zorluk yaşamayacaktır.Afganistan ve Irak bunu göstermektedir.Eğer ki
terörle gerçekten mücadele edilmek isteniyorsa onların elinden silahı alarak
değil militanlarına dağıttıkları Savaş kitaplarını etkisiz hale getirerek
başarabilirsiniz.Bu da daha yoksul-zengin uçurumunun olmadığı,inançlarından
ötürü 2.sınıf vatandaş olarak görülmeyen bir dünya düzeni yaratmaktan
geçmektedir.Terör, 11 Eylül’de Okyanus ötesini vurarak artık işin ciddiyetini
göstermekteydi.Günümüzde Paris,Suruç,Ankara’da bunun ne derece önemli hale
geldiğini gösterir.Amerika Birleşik Devletleri’nde 2016 yılında yapılacak
Başkanlık seçiminde Cumhuriyetçi Parti’den Başkan Aday Adayı olan Donald
Trump’ın ‘Müslümanlar ülkeye alınmasın’ tarzındaki İslam düşmanlığını
tetikleyen açıklamalarının azalması veya ortadan tamamen kalkması terörü de bitirecektir.Dünya üzerinde kimin
hakkı gasp ediliyorsa onu savunmak için ülkenin inancının,ırkının ve zengin-yoksul
ülke olmasına bakılmaması gerekir.Bu konu da İsrail’in Filistin konusunda 1967
sınırlarına çekilmesi gerekmektedir.İslam ülkeleri terörün İslam’da yeri
olmadığını topluma çok iyi bir şekilde aktarmalıdır.Bu dünya üzerinde de böyle
olmamalıdır.Televizyon yayınlarında,sinemalarda,dergilerde ve akademik
çalışmalarda topluma ulaşabilen her noktada terör örgütlerinin kaynağının
kurutulması gerekmektedir.Terör,kimden gelirse gelsin lanetlenmeli,deşifre edilmelidir.
KAYNAKÇA
ABASCAL Ernesto Gomez, ‘’ORTADOĞU’DA İMPARATORLUĞUN SONBAHARI’’, Çev. Süleyman
Altunoğlu-Barış Yıldırım,Ankara,NotaBene Yayınları,2013.
AĞIRAKÇA
Ahmed, Şamil İslam Ansiklopedisi,
Dergah Ofset, İstanbul, 2000.
Ali TARIK et.al. , ‘’ 11 EYLÜL’DEN AFGANİSTAN’A ABD İMPARATORLUĞU ‘’ ,Ankara, Ütopya
Yayınevi, 2004.
ARI
Tayyar , ‘’ AMERİKA’DA SİYASAL YAPI
LOBİLER VE DIŞ POLİTİKA’’, BURSA,4.BASKI,MKM YAYINLARI,2009.
ARI
Tayyar , ‘’GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ORTA DOĞU
SİYASET,SAVAŞ ve DİPLOMASİ ‘’, BURSA,6.BASKI,DORA YAYINLARI,2014
BİLİR
HÜSEYİN,’’ TERÖR MEDYA ve DEVLET ‘’,
İstanbul, IQ Kültür Sanat Yayıncılık,2009.
BÜYÜKKARA
Mehmet Ali, İhvanda Cüheyman’a Suudi
Arabistan ve Vehhabilik , Rağbet Yayınları , İstanbul, 2013 .
DAVUTOĞLU
Ahmet ,’’KÜRESEL BUNALIM ‘’,
İstanbul,Küre Yayınları, 39.Baskı , 2014
DEMİREL
Emin, Türkiye’de EL-KAİDE Unsurları,
2. Baskı, IQ Kültür – Sanat Yayıncılık,
İstanbul, 2005 .
HÜSEYİN Fuad, Zerkavi
El Kaide’nin İkinci Kuşağı, Çev. Defne Bayrak, Küresel Kitap, İstanbul,
2014.
KAYA Sezgin ,’’
RUS AVRASYACILIĞI VE JEOPOLİTİK BİR VARLIK OLARAK DOĞU ALGISI’’, RUSYA’NIN DOĞU
POLİTİKASI, Der:Sezgin KAYA- Meşdi İsmayılov, BURSA,EKİN BASIN YAYIN
DAĞITIM,2013.
Kur’an-ı Kerim Meali,
Ankara, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları , Ankara, 2013.
EL-ENSARİ
Seyfüddin et.al.’’ 11 EYLÜL DÜNYAYI SARSAN HADİSEYE GENEL BİR BAKIŞ ‘’,İSTANBUL,KÜRESEL
KİTAP,2013
ŞEN
Osman, Din, Terörizm ve EL-KAİDE,
Sarkaç Yayınları, Ankara, 2011.
WEB
ADRESLERİ
http://akademikperspektif.com/2013/03/23/kuvvet-kullanma-yasagi-ve-abdnin-2003-irak-mudahalesi/
https://terortakvimi.wordpress.com/category/faillerine-gore-eylemler/el-kaide-eylemleri/
http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2001/09/11/27067.asp
[1]
Prof. Dr. Ahmed AĞIRAKÇA,
‘’Vehhabilik’’ , ŞAMİL
İSLAM Ansiklopedisi ,VIII.
Cilt ,Şamil Yayınevi , 2000 , s.213.
[2] Prof.Dr.
Mehmet Ali Büyükkara, ‘’ İhvandan
Cüheyman’a Suudi Arabistan ve Vehhabilik
‘’, Rağbet Yayınları, 2013, s.
135-136.
[3] Ibid.
[4] Emin
Demirel , Türkiye’de El Kaide Unsurları
, 2. Baskı, İstanbul , IQ Kültür Sanat Yayıncılık , 2005 , s.34.
[5]
AĞIRAKÇA , loc.cit
[6]
‘’Bid’ad ;Hz .Muhammed ve dört
halife zamanında bulunmayıp da,dinimizde,sonradan meydana çıkarılan,uydurulan
inanışlara,sözlere,işlere,şekillere ve adetlere denir. ‘’ http://www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=2728 ( e.t 07 / 12 / 2015 ) .
[7] Osman ŞEN , Din,Terörizm ve El-Kaide ,
Ankara, Sarkaç Yayınları , 2011
, s .77.
[8] Ibid.
, s. 49.
[9] Ibid. , s. 50
[10] http://www.haksozhaber.net/agizda-sakiz-olan-stinger-efsanesi-33220h.htm ( e.t. 07 / 12 / 2015 ) .
[11] Fuad Hüseyin, Zerkavi El Kaidenin İkinci Kuşağı , Çev.
Defne Bayrak ,Küresel Kitap , İstanbul, 2014
, s.162 -163 .
[12]
Şen, op.cit. , s. 53-54 .
[13] Ibid.
[14] Hüseyin , op.cit. , s.165-166.
[15] Ibid.
s.170.
[16] Ibid. , s.174.
[17] Ibid. , s. 179.
[18] Şen
, op.cit., s.58.
[20] http://tr.euronews.com/2015/05/11/obama-yonetimi-bin-ladin-konusunda-yalan-soyledi/
(e.t. 09 /12 /2015 ) .
[21]
Şen , op.cit., s.57.
[22] Hüseyin
, op.cit. , s.184-185 .
[23] Demirel,
loc.cit , s.11 -12
[24]
Şen , op.cit., s. 59
[25] Ibid. , s. 61.
[26] Ibid. , s.62-63 .
[27] Kur’an-ı Kerim Meali , Ankara, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları , 2013 , 16.Baskı , s.103.
[28] Şen , op.cit. , s.66
[29]
Ibid. , s.69.
[30]
Seyfüddin El-Ensari et.al.’’ 11 EYLÜL
DÜNYAYI SARSAN HADİSEYE GENEL BİR BAKIŞ ‘’,İSTANBUL,KÜRESEL
KİTAP,2013,s.41.
[31] Ibid. , s. 72.
[33]
Şen , op.cit. , s. 75.
[35]
https://terortakvimi.wordpress.com/category/faillerine-gore-eylemler/el-kaide-eylemleri/
( e.t.11/12/2015)
[36] http://www.bigglook.com/usa/dakika.html (
e.t.12/12/2015)
[37] http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2001/09/11/27067.asp
(e.t 12/12/2015)
[38] Ernesto Gomez Abascal, ‘’ORTADOĞU’DA İMPARATORLUĞUN SONBAHARI’’, Çev. Süleyman
Altunoğlu-Barış Yıldırım,Ankara,NotaBene Yayınları,2013, s.29.
[39] Hüseyin
Bilir,’’ TERÖR MEDYA ve DEVLET ‘’,
İstanbul, IQ Kültür Sanat Yayıncılık,2009,s.141.
[40]
Demirel,op.cit.s.59.
[41]
Şen,op.cit.s.89.
[42] Ibid.
,90
[43] http://www.bigglook.com/usa/dakika.html
( e.t 13/12/2015)
[44] Tarık Ali et.al. , ‘’ 11 EYLÜL’DEN AFGANİSTAN’A ABD İMPARATORLUĞU ‘’ ,Ankara, Ütopya
Yayınevi, 2004, s.10.
[45] Ibid.
,s.97.
[46] http://www.radikal.com.tr/yasam/abd-gozunden-taniyacak-668523/
(e.t 13/12/2015 )
[47] Abascal
, op.cit., s.32
[48] Bilir,
op.cit. ,s.135
[49] Ahmet
Davutoğlu ,’’KÜRESEL BUNALIM ‘’,
İstanbul,Küre Yayınları, 39.Baskı , 2014 , s.114.
[50] http://arsiv.ntv.com.tr/news/134221.asp
( e.t. 14/12/2015)
[51] http://www.nato.int/docu/review/2006/issue2/turkish/art1.html
(e.t 14/12/2015)
[52] http://www.radikal.com.tr/yorum/abdnin-yolu-acildi-609617/
(e.t./15/12/2015 )
[53] Tarık Ali , op.cit.,s.103-104
[54] Ibid. ,
s.262.
[55]
Ibid.,s.255.
[56] Dicle Sasaoğlu, ‘’NATO MÜDAHALESİ VE SONRASINDA AFGANİSTAN ‘’ 8 ocak 2014, s.2.
http://www.bilgesam.org/Images/Dokumanlar/0-391-2015010861176.pdf
(e.t. 22/12/2015 )
[57] Abascal, op.cit.,s.40
[58] Tayyar
ARI , ‘’GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ORTA DOĞU
SİYASET,SAVAŞ ve DİPLOMASİ ‘’, BURSA,6.BASKI,DORA YAYINLARI,2014,S.476-477.
[59] Ibid., s.44.
[60] http://akademikperspektif.com/2013/03/23/kuvvet-kullanma-yasagi-ve-abdnin-2003-irak-mudahalesi/ ( e.t 22/12/2015 )
[61] Abascal,
op.cit.,s.45.
[62] http://www.sabah.com.tr/dunya/2011/12/19/son-abd-askeri-de-cekildi
(e.t. 23/12/2012 )
[63] ARI, op.cit., s.483
[64] http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/11/151113_paris_saldiri (e.t. 23/12/2015 )
[65] http://www.haberler.com/abd-li-muslumanlara-yonelik-irkci-saldirilar-11-7956953-haberi/
( e.t 23/12/2015 )
[67] Abascal
,op.cit., s.67-72.
[68] ALİ
,op.cit.,s.34.
[70] ALİ,
op.cit., s.91.
[71] http://arsiv.ntv.com.tr/news/124715.asp#BODY
(e.t 23/12/2015 )
[72] ALİ,op.cit. , s.15.
[73] http://www.radikal.com.tr/yorum/afganistan-ceset-dolu-616962/
(e.t 23/12/2015)
[74] Cenevre
Sözleşmesinin kuralları : https://www.icrc.org/eng/home/languages/turkish/files/sozlesmeleri-protokolleri-conventions-protocols.pdf
(e.t 23.12.2015)
[75] Tayyar
ARI , ‘’ AMERİKA’DA SİYASAL YAPI LOBİLER
VE DIŞ POLİTİKA’’, BURSA,4.BASKI,MKM YAYINLARI,2009, S.84.
[76]
Ibid.,s.86.
[77]
Abascal,op.cit.,22-23.
[78]
Davutoğlu , op.cit., s.8.
[79] Ali,
op.cit., s.74.
[80]
Ibid.,s.57.
[81] BİLİR,
op.cit., s.137.
[82] ALİ.,
op.cit., s.163
[83] ARI , ‘’GEÇMİŞTEN
GÜNÜMÜZE ORTA DOĞU SİYASET,SAVAŞ ve DİPLOMASİ ‘’, s.300.
[84] El-Ensari,op.cit.,s.9.
[85] ALİ BULAÇ, ‘’EBU GUREYB’DE NE OLDU’’ http://www.zaman.com.tr/yazarlar/ali-bulac/ebu-gureybde-ne-oldu_1226265.html (e.t 24.12.2015 )
[86] ARI , ‘’GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ORTA DOĞU SİYASET,SAVAŞ
ve DİPLOMASİ ‘’, s.19.
[87]
Ibid.,s.20.
[88] Sezgin
KAYA ,’’ RUS AVRASYACILIĞI VE JEOPOLİTİK
BİR VARLIK OLARAK DOĞU ALGISI’’, RUSYA’NIN DOĞU POLİTİKASI, Der:Sezgin
KAYA- Meşdi İsmayılov, BURSA,EKİN BASIN YAYIN DAĞITIM,2013,s.24-25.
[89] ‘’ HAM
PETROL VE DOĞALGAZ VE SEKTÖR RAPORU’’ s.6-18. http://www.tpao.gov.tr/tp5/docs/imaj/HP_DG_SEKTOR_RPR_040515.pdf
(e.t. 24/12/2015 )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder